İngilizcede bir kıyaslama (comparative) yapısı olan as - as kullanımı.
Yapı:
Subject + verb + as + adjective + as + noun.
(Özne + fiil + as + sıfat + as + isim)
- Pelin is as quiet as a butterfly. (Pelin bir kelebek kadar sessizdir.)
- It’s as big as an elephant. (Bir fil kadar büyük)
- The doctor was as frosty as a snowman. (Doktor bir kardan adam kadar soğuktu-mesafeliydi-)
Bazı kalıplar comparative yapısı dışındadır.
As long as: Boyunca, süresince, sürece anlamlarındadır. Günlük dilde belirli bir periyot ifade edilirken veya şartlı durumlarda sıkça kullanılır.
- I will love her as long as I live. (Yaşadığım sürece onu seveceğim)
- The training could be as long as two hours. (Çalışma 2 saat sürebilir)
- I will be there as long as she is not there. (O orada olmadığı sürece orada bulunurum-gelirim)
As well as: Hem de, yanı sıra, bununla birlikte anlamlarındadır.
- You can use these materials both outside as well as the inside. (Bu iki malzemeyi hem içeride hem de dışarıda kullanabilirsin)
- All medical interventions have risks as well as benefits. (Bütün tıbbi müdahalelerin faydaları kadar riskleri de vardır)
21 Kasım 2019 Perşembe
As … as yapısı
Etiketler:
as,
as as,
as long as,
as well as,
comparative,
ingilizcede
26 Ekim 2019 Cumartesi
Shadow - Shade farkı
Shadow: Bir nesnenin veya kişinin ışık/güneş altında oluşan gölgesi, silueti.
Shade: Güneş olmayan bölge. Gölgelik. Güneşten korunulan yer.
- Two adorable kittens are playing with their own shadows. (İki sevimli kedi yavrusu kendi gölgeleriyle oynuyor)
Shade: Güneş olmayan bölge. Gölgelik. Güneşten korunulan yer.
- Two adorable kittens are playing with their own shadows. (İki sevimli kedi yavrusu kendi gölgeleriyle oynuyor)
- It will sunny and hot the entire day. We should find some shade. (Tüm gün güneşli ve sıcak olacak. Gölge bir yer bulmalıyız.)
20 Ekim 2019 Pazar
Your – You’re farkı
Yazılışları benzer, telaffuzları birbirine çok yakın olduğundan karıştırılan your ve you’re.
Your
“Senin” anlamındaki sahiplik zamiridir (possesive pronoun).
Your
“Senin” anlamındaki sahiplik zamiridir (possesive pronoun).
Your dog is so clever. (Köpeğin çok zeki)
They didn’t like your idea. (Senin fikrini beğenmediler.)
You’re
"You are” to be fiilinin başka bir şekilde yazımı, kısaltılmış biçimde yazımıdır.
You’re so clever veya You are so clever. (Çok zekisin)
You're talking a lot, but you're not saying anything. (Çok konuşuyorsun fakat hiç bir şey söylemiyorsun)
You’re
"You are” to be fiilinin başka bir şekilde yazımı, kısaltılmış biçimde yazımıdır.
You’re so clever veya You are so clever. (Çok zekisin)
You're talking a lot, but you're not saying anything. (Çok konuşuyorsun fakat hiç bir şey söylemiyorsun)
Etiketler:
differences,
possesive pronoun,
pronoun,
you are,
you're,
your
27 Eylül 2019 Cuma
That - Which farkı / Relative Clause cümlelerde
Relative Clause (adjective clause) cümlelerde that ve which kullanımı. Bir bağıl cümlede hangisini tercih etmeliyiz?
- Could you bring the red-striped coat, which on the hanger. (Askıdan kırmızı çizgili cekedi getirebilir misin?)
Cümlenin ilk bölümünde zaten ceket tanımlanıp, gerekli bilgi verildiğinden ikinci bölümdeki askıdaki ifadesinin ayırdedidici, tanımlayıcı özelliği bulunmuyor. Bu tip durumlarda which kullanılır.
- Could you bring the coat that on the hanger. (Askıdaki ceketi getirebilir misin)
Bu cümlede ise ceket tanımlanmamış. Herhangi bir ceket olabilir. Bu yüzden askıdaki ifadesi tanılayıcı bir anlam kazanıyor (identifying clause). Her hangi bir ceketi değil, askıdaki ceketi getirebilir misin?
- Nutuk, which I finished last month, was an excellent book. (Nutuk, geçen ay okuyup bitirdiğim olağanüstü bir kitap)
İki virgül arasında verilen bilgi ekstradır. Yani bilgi amaçlı verilmiş ve tanılayıcı özelliği yok. Bu yüzden virgül ve which kullanılmıştır.
- The book that is written by Attila Ilhan is on sale. (Attila İlhan tarafından yazılan kitap satışta.)
Cümlenin ilk bölümünde zaten ceket tanımlanıp, gerekli bilgi verildiğinden ikinci bölümdeki askıdaki ifadesinin ayırdedidici, tanımlayıcı özelliği bulunmuyor. Bu tip durumlarda which kullanılır.
- Could you bring the coat that on the hanger. (Askıdaki ceketi getirebilir misin)
Bu cümlede ise ceket tanımlanmamış. Herhangi bir ceket olabilir. Bu yüzden askıdaki ifadesi tanılayıcı bir anlam kazanıyor (identifying clause). Her hangi bir ceketi değil, askıdaki ceketi getirebilir misin?
- Nutuk, which I finished last month, was an excellent book. (Nutuk, geçen ay okuyup bitirdiğim olağanüstü bir kitap)
İki virgül arasında verilen bilgi ekstradır. Yani bilgi amaçlı verilmiş ve tanılayıcı özelliği yok. Bu yüzden virgül ve which kullanılmıştır.
- The book that is written by Attila Ilhan is on sale. (Attila İlhan tarafından yazılan kitap satışta.)
Tanılayıcı özelliği var. Satıştaki kitabın kime ait olduğu bilgisi hayati (gerekli) bir bilgidir yani ekstra bir bilgi değil.
- The concert that I went yesterday was really funny. (Dün gece gittiğim konser gerçekten eğlenceliydi)
Yine that sonrası ifadenin tanımlayıcı özelliği var (identifying clause). O bilgi verilmediğinde hangi konser olduğunu anlayamıyoruz. Dünkü konserden bahsediliyor. O yüzden that kullanıldı.
- The car that Semih bought is a Nissan. (Semih’in satın aldığı araba bir Nissan)
- Istanbul, which is heavily populated, is a historic city. (Istanbul aşırı kalabalık tarihi bir şehirdir.)
- The concert that I went yesterday was really funny. (Dün gece gittiğim konser gerçekten eğlenceliydi)
Yine that sonrası ifadenin tanımlayıcı özelliği var (identifying clause). O bilgi verilmediğinde hangi konser olduğunu anlayamıyoruz. Dünkü konserden bahsediliyor. O yüzden that kullanıldı.
- The car that Semih bought is a Nissan. (Semih’in satın aldığı araba bir Nissan)
That kullanılmışsa virgül kullanılmaz.
- Istanbul, which is heavily populated, is a historic city. (Istanbul aşırı kalabalık tarihi bir şehirdir.)
Yine iki virgül arasında hayati olmayan (gereksiz), ekstra bir bilgi verildiğinden which kullanıldı.
Etiketler:
Adjective clause,
Adjective clauses,
identifying clause,
Relative Clause,
relative clauses,
that,
which
3 Eylül 2019 Salı
Frog? - Toad?
Türkçede tek sözcükle ifade edilebilirken, İngilizcede ayrı ayrı isimlendirilen hayvanların bazıları.
Frog: Daha çok suda yaşayan kurbağa. Kaygan derili.
Toad: Karada yaşayan kurbağa. Pütürlü deri.
Tortoise: Kara kaplumbağası
Turtle: Su kaplumbağası
Crocodile: Bir timsah türü.
Alligator: Başka bir timsah türü.
Etiketler:
alligator,
animals,
cartoon,
crocodile,
differences,
english cartoons,
farklar,
frog,
ingilizce karikatür,
karikatür,
toad,
tortoise,
turtle
27 Ağustos 2019 Salı
See - Look - Watch farkı / örnek cümleler
Bazen karıştırılmalarına rağmen gözle ilgili bu 3 fiilin Türkçede neredeyse birebir karşılıkları vardır.
Look: Bakmak
Watch: İzlemek, seyretmek
See: Görmek
Look: Bakmak
Watch: İzlemek, seyretmek
See: Görmek
Look
“bakmak” anlamında olsa da bazen “görünmek” yerine kullanılır.
- You look beautiful honey! (Çok güzel görünüyorsun tatlım!)
“Look for…” bir şeyler aramak,
“Look at…” bir şeye bakmak,
“Look up…” ileri doğru, kafasını kaldırıp bakmak veya gözatmak gibi anlamlara gelir.
- I’m looking for a new job since last month. Geçen aydan beri yeni bir iş bakıyorum -arıyorum)
- Look at the horse! (Ata bak!)
- Look up ahead! The store is so crowded. (İleri bak! Mağaza çok kalabalık)
Watch
Televizyon, film, sinema, spor karşılaşmaları, hayvanları, insanları, manzaraları izlemeyi ifade ederken watch kullanırız.
- You should definitely watch the movie this weekend. (Filmi bu hafta sonu kesinlikle izlemelisin)
- Yesterday I stayed in and watched a volleyball game. (Dün evde kalıp bir voleybol maçı izledim)
“bakmak” anlamında olsa da bazen “görünmek” yerine kullanılır.
- You look beautiful honey! (Çok güzel görünüyorsun tatlım!)
“Look for…” bir şeyler aramak,
“Look at…” bir şeye bakmak,
“Look up…” ileri doğru, kafasını kaldırıp bakmak veya gözatmak gibi anlamlara gelir.
- I’m looking for a new job since last month. Geçen aydan beri yeni bir iş bakıyorum -arıyorum)
- Look at the horse! (Ata bak!)
- Look up ahead! The store is so crowded. (İleri bak! Mağaza çok kalabalık)
Watch
Televizyon, film, sinema, spor karşılaşmaları, hayvanları, insanları, manzaraları izlemeyi ifade ederken watch kullanırız.
- You should definitely watch the movie this weekend. (Filmi bu hafta sonu kesinlikle izlemelisin)
- Yesterday I stayed in and watched a volleyball game. (Dün evde kalıp bir voleybol maçı izledim)
See
Diğerlerine göre göz burada daha pasif konumdadır.
Görüntünün çoğunlukla, kendiliğinden, istem dışı veya beklenmedik anda gözümüze ulaştığı durumlarda see kullanırız.
- Do you see that sign? (Şu işareti görüyor musun?)
- After you drive two kilometers you will see the hospital on your right.
(Aracını 2 kilometre sürdükten sonra hastaneyi sağında göreceksin)
- When did you last see our teacher. (Öğretmenimizi en son ne zaman gördün?)
Üçü bir arada örnek:
- I was watching a TV show and saw what looked liked a sassy monkey.
(Bir tv şovu izliyordum ve bir şımarık maymunun neye benzediğini gördüm)
İpucu:
İstisna olarak sinema - film izleme eyleminde hem 'watch', hem de 'see' kullanılabilir. Ancak 'see' kullanıldığında izleme - görme işinin evin dışında gerçekleştiği hissi oluşur. Evde film izlerken çoğunlukla 'watch' kullanılır.
- We are going to see a film. (Yarın bir film görmeye-izlemeye gideceğiz)
Diğerlerine göre göz burada daha pasif konumdadır.
Görüntünün çoğunlukla, kendiliğinden, istem dışı veya beklenmedik anda gözümüze ulaştığı durumlarda see kullanırız.
- Do you see that sign? (Şu işareti görüyor musun?)
- After you drive two kilometers you will see the hospital on your right.
(Aracını 2 kilometre sürdükten sonra hastaneyi sağında göreceksin)
- When did you last see our teacher. (Öğretmenimizi en son ne zaman gördün?)
Üçü bir arada örnek:
- I was watching a TV show and saw what looked liked a sassy monkey.
(Bir tv şovu izliyordum ve bir şımarık maymunun neye benzediğini gördüm)
İpucu:
İstisna olarak sinema - film izleme eyleminde hem 'watch', hem de 'see' kullanılabilir. Ancak 'see' kullanıldığında izleme - görme işinin evin dışında gerçekleştiği hissi oluşur. Evde film izlerken çoğunlukla 'watch' kullanılır.
- We are going to see a film. (Yarın bir film görmeye-izlemeye gideceğiz)
17 Ağustos 2019 Cumartesi
Hangisi doğru - Does she have? Does she has?
Have - Has
I have an apple tree. (Bir elma ağacım var)
You have an apple tree.
We have an apple tree.
They have an apple tree.
I don’t have an apple tree. (Bir elma ağacım yok)
Do you have an apple tree? (Bir elma ağacın var mı?)
He has a good idea. (Güzel bir fikri var)
Had
Have - has fiillerinin geçmiş zaman hali.
Olumlu
- I had an olive tree. (Bir zeytin ağacım vardı)
- She had an olive tree. (-Onun- bir zeytin ağacı vardı)
Olumsuz
You have an apple tree.
We have an apple tree.
They have an apple tree.
I don’t have an apple tree. (Bir elma ağacım yok)
Do you have an apple tree? (Bir elma ağacın var mı?)
He has a good idea. (Güzel bir fikri var)
She has a good idea. (Güzel bir fikri var)
Does he have…? Doğru
Does he has…? Yanlış
- Does he have enough money? (Yeterli parası var mı?)
She doesn’t have… Doğru
She doesn’t has… Yanlış
- She doesn’t have a car. (Bir arabası yok)
Does he have…? Doğru
Does he has…? Yanlış
- Does he have enough money? (Yeterli parası var mı?)
She doesn’t have… Doğru
She doesn’t has… Yanlış
- She doesn’t have a car. (Bir arabası yok)
Had
Have - has fiillerinin geçmiş zaman hali.
Olumlu
- I had an olive tree. (Bir zeytin ağacım vardı)
- She had an olive tree. (-Onun- bir zeytin ağacı vardı)
Olumsuz
Daha çok İngiliz İngilizcesinde kullanılan formal yapı. (Şekspirvari had not)
- I had not an olive tree. (Bir zeytin ağacım yoktu)
- She had not an olive tree. (-Onun- bir zeytin ağacı yoktu)
Günlük dilde daha çok kullanılan genel yapı (didn’t have)
- We didn’t have an olive tree. (Bir zeytin ağacımız yok)
- He didn’t have an olive tree.
- I had not an olive tree. (Bir zeytin ağacım yoktu)
- She had not an olive tree. (-Onun- bir zeytin ağacı yoktu)
Günlük dilde daha çok kullanılan genel yapı (didn’t have)
- We didn’t have an olive tree. (Bir zeytin ağacımız yok)
- He didn’t have an olive tree.
Etiketler:
does he has,
does he have,
had,
has,
have,
he have,
she have
16 Ağustos 2019 Cuma
Transitive / Intransitive verbs
İngilizcede Transitive / Intransitive verbs
(Geçişli / Geçişsiz fiiller)
Transitive (Geçişli) verbs:
Neyi?, Kimi? Sorularına cevap verebilen fiiller geçişlidir.
İpucu: Akılda kalıcı olması için; eylemi nesneye geçiren fiillerdir. Eat, drink, break, love, see, watch...
- I ate the apple. (Elmayı yedim) Neyi yedim? sorusunun cevabı cümle içinde verilebilmektedir. Bu yüzden eat fiili geçişlidir (transitive verb).
- She love us. ( O bizi seviyor) Kimi seviyor? Sorusunun cevabı verilebildiğinden love fiili geçişlidir.
Intransitive (Geçişsiz) verbs:
Neyi?, Kimi? Sorularına cevap veremeyen fiiller geçişsizdir.
İpucu: Hareket bildiren fiiller çoğunlukla geçişsizdir: Run, jump, climb, come…
- He always comes late. (O her zaman geç gelir) Fiile Neyi? Kimi? Sorularını sorduğumuzda cevapsız kalıyor. Come geçişsiz bir fiildir (intransitive)
- I ran to the hospital. (Hastaneye koştum) Fiile Neyi? Kimi? Sorularını sorduğumuzda cevapsız kalıyor. Run geçişsiz bir fiildir (intransitive)
(Geçişli / Geçişsiz fiiller)
Transitive (Geçişli) verbs:
Neyi?, Kimi? Sorularına cevap verebilen fiiller geçişlidir.
İpucu: Akılda kalıcı olması için; eylemi nesneye geçiren fiillerdir. Eat, drink, break, love, see, watch...
- I ate the apple. (Elmayı yedim) Neyi yedim? sorusunun cevabı cümle içinde verilebilmektedir. Bu yüzden eat fiili geçişlidir (transitive verb).
- She love us. ( O bizi seviyor) Kimi seviyor? Sorusunun cevabı verilebildiğinden love fiili geçişlidir.
Intransitive (Geçişsiz) verbs:
Neyi?, Kimi? Sorularına cevap veremeyen fiiller geçişsizdir.
İpucu: Hareket bildiren fiiller çoğunlukla geçişsizdir: Run, jump, climb, come…
- He always comes late. (O her zaman geç gelir) Fiile Neyi? Kimi? Sorularını sorduğumuzda cevapsız kalıyor. Come geçişsiz bir fiildir (intransitive)
- I ran to the hospital. (Hastaneye koştum) Fiile Neyi? Kimi? Sorularını sorduğumuzda cevapsız kalıyor. Run geçişsiz bir fiildir (intransitive)
Etiketler:
geçişli fiiller,
geçişssiz fiiller,
Intransitive,
Intransitive verbs,
Transitive,
Transitive verbs,
verbs
10 Temmuz 2019 Çarşamba
Correlative conjunctions - korelatif bağlaçlar
Correlative conjunctions
Türkçeye korelatif bağlaçlar ya da bağıntılı bağlaçlar gibi çevrilebilir. İngilizcede en bilinen ve en çok kullanılan 4 correlative conjunction şöyle:
Both / and
- Both the kid and her dog were clever. (Hem çocuk, hem köpeği akıllıydı.)
- It’s both exciting and incredible that we’ve come to this point. (Bu noktaya gelmemiz hem heyecan verici, hem inanılmaz)
Türkçeye korelatif bağlaçlar ya da bağıntılı bağlaçlar gibi çevrilebilir. İngilizcede en bilinen ve en çok kullanılan 4 correlative conjunction şöyle:
- Both / and
- Not only / but also
- Either / or
- Neither / nor
Both / and
- Both the kid and her dog were clever. (Hem çocuk, hem köpeği akıllıydı.)
- It’s both exciting and incredible that we’ve come to this point. (Bu noktaya gelmemiz hem heyecan verici, hem inanılmaz)
Not only / but also
- I need not only your signature but also your parent’s approval. (Sadece imzana ihtiyacım yok ayrıca anne-babanın onayı da gerekiyor)
- Twitter is not only a social media but also a business network. (Twitter sadece bir sosyal medya değil aynı zamanda bir iş ağı)
- I need not only your signature but also your parent’s approval. (Sadece imzana ihtiyacım yok ayrıca anne-babanın onayı da gerekiyor)
- Twitter is not only a social media but also a business network. (Twitter sadece bir sosyal medya değil aynı zamanda bir iş ağı)
Either / or
- They will either go to the Chinese restaurant or stay at home. (Ya Çin lokantasına gidecekler ya da evde kalacaklar)
- Either Zeynep or Damla will join us. (Ya Zeynep, ya da Damla bize katılacak.)
- They will either go to the Chinese restaurant or stay at home. (Ya Çin lokantasına gidecekler ya da evde kalacaklar)
- Either Zeynep or Damla will join us. (Ya Zeynep, ya da Damla bize katılacak.)
Neither / nor
- Neither students nor their teachers had known anything where they are. (Ne öğrenciler ne de öğretmenleri nerede olduklarını biliyordu) Cümle şekil olarak olumlu görünse de anlam olarak olumsuzdur; Neither ve nor kullanımı gereği.
İngilizcede parallellik kuralı (parallelism) gereği bu bağlaçların her iki öğesinden sonra gelen sözcük aynı tür olmalıdır. Yani ya isim (noun), ya sıfat (adjective), ya zamir (pronoun) ya fiil (verb). Fiil ise aynı zaman çekiminde olmalıdır veya gerund ve infinitive yapısı değişmemelidir.
Yani;
I like either swimming or to play football. (Yanlış)
I like either swimming or playing football. (Doğru)
I like either to swim or to play football. (Doğru)
- Neither students nor their teachers had known anything where they are. (Ne öğrenciler ne de öğretmenleri nerede olduklarını biliyordu) Cümle şekil olarak olumlu görünse de anlam olarak olumsuzdur; Neither ve nor kullanımı gereği.
İngilizcede parallellik kuralı (parallelism) gereği bu bağlaçların her iki öğesinden sonra gelen sözcük aynı tür olmalıdır. Yani ya isim (noun), ya sıfat (adjective), ya zamir (pronoun) ya fiil (verb). Fiil ise aynı zaman çekiminde olmalıdır veya gerund ve infinitive yapısı değişmemelidir.
Yani;
I like either swimming or to play football. (Yanlış)
I like either swimming or playing football. (Doğru)
I like either to swim or to play football. (Doğru)
Etiketler:
and,
both,
but also,
conjunctions,
connectives,
Correlative conjunctions,
either,
neither,
nor,
not only,
or,
parallelism
5 Temmuz 2019 Cuma
Than / Then farkı - örnek cümleler
Telaffuzları birbirine yakın olduğundan karıştırılan bu iki sözcüğün anlamları birbirinden tamamen farklı.
Than, "a" sesine yakın ve biraz daha uzun bir şekilde telaffuz edilirken,
Then, "e" sesine yakın ve daha kısa bir şekilde seslendirilir.
Than
Bir karşılaştırma bağlacıdır: –dan – den, göre…
- African elephants are bigger than Asian elephants. (Afrika filleri, Asya fillerinden daha büyüktür)
- My wife has more shoes than me. (Karımın benden daha fazla ayakkabısı var)
- It cost more money than I expected. (Umduğumdan daha pahalıya maloldu)
- Gasoline is more expensive in Ankara than Baku. (Ankara’da benzin fiyatı Bakü’den daha pahalı)
- She think she is smarter than everyone. (Herkesten daha akıllı olduğunu sanıyor)
Rather than:
Yerine, -dan ziyade, den ziyade
- The client wanted a blouse in tan, rather than the light blue and green. (Müşteri açık mavi ve yeşil yerine ten rengi bir gömlek istedi) Ya da (Müşteri açık mavi ve yeşilden ziyade ten rengi bir gömlek istedi)
Then
Sıralı eylemleri anlatırken sonra anlamında kullanılır. O halde, öyleyse, madem anlamlarında da kullanılır. Genelde ifadenin başında veya sonunda bulunur.
- Go straight ahead on this line. Then turn to right at the intersection. (Bu yolda dümdüz git. Sonra kavşaktan sağa dön)
- I cleaned up and, then I watched a movie. (Evi temizledim, sonra bir film izledim)
- If their system was perfect then why did they have to change the employees earlier this month? (Sistemleri mükemmelse, neden bu ayın başında işçileri değiştirmek zorunda kaldılar?)
Every now and then:
Ara sıra, arada bir
- Every now and then, you got to stop yourself, recheck your targets and carry on. (Arada sırada durup hedeflerinizi yeniden kontrol edin ve devam edin.)
- Every now and then, you got to stop yourself, recheck your targets and carry on. (Arada sırada durup hedeflerinizi yeniden kontrol edin ve devam edin.)
Back then:
Eskiden, bir zamanlar
- You're not the same person you were back then. (Sen eskiden olduğun kişi değilsin)
- You're not the same person you were back then. (Sen eskiden olduğun kişi değilsin)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)