24 Aralık 2020 Perşembe

Next / Near farkı

Yön veya adres tarifinde kullanıldığında birbirine karıştırılan iki sözcük: Next / near

Near:
Yakınında, yakınlarda.

- He was working on a farm near the city of Konya. (Konya yakınlarında bir çiftlikte çalışıyordu)

- I'll be at a hotel near the hospital through week. (Hafta boyunca hastane yakınında bir otelde olacağım)

- Is there a post office near here? (Bu yakınlarda bir postane var mı?)


Next to:
Yanında, bitişiğinde.

- Can I sit next to you? (Yanınıza oturabilir miyim?)

- There are two cars parked next to our building. (Binamızın yanına park etmiş iki araba var)

- The bus stop next to the bank. (Otobüs durağı bankanın yanında)



6 Aralık 2020 Pazar

-gry ile biten İngilizce sözcükler


İlginç bilgi: 
İngilizcede
 -gry ile biten sadece iki sözcük vardır: Angry ve Hungry

20 Kasım 2020 Cuma

Please cümlenin başında / Please cümlenin sonunda

Imperatives 

İngilizcede emir belirten cümlelerdir.

Yön tarif ederken, bir tavsiyede bulunurken, ikaz ederken vb. kullanılan yapı.

- Turn the second left into Konur street. (İkinci soldan Konur sokağa dön)

- Welcome, come in. (Hoş geldin, içeri gel)


Bu cümlelerde özne kullanılmaz fakat kastedilen ikinci tekil/çoğul kişidir: You (sen, siz)

Fiil yalın haldedir (base form): Come, turn, take, go, jump, sit…

Hikaye (telling story) dili değildir.



- Don’t stand here. (Burada durmayın-beklemeyin)

- Get out! (Defol)

- Let’s be quiet in the library. (Kütüphanede sessiz olalım) “Kütüphanede sessiz olun” deniyor.

- Tell me a proverb. (Bana bir atasözü söyle)

- Don’t worry, be happy! (Üzülme, mutlu ol!)

- Do not touch that! (Ona dokunma)



Please

Bazen emir cümlesini biraz yumuşatmak için ‘please’ kullanmak gerekir.

Cümlenin başında veya sonunda bulunması anlamı değiştirmez. Ancak duruma göre ifadeyi daha direkt veya daha ince gibi gösterebilir.

- Please sit down. (Lütfen otur) Kulağa sanki daha nazikçe geliyor.

- Sit down, please. (Otur, lütfen) Biraz daha buyurgan, doğrudan istek. 




11 Kasım 2020 Çarşamba

At the school / at school

Okul, üniversite, hastane, cami gibi kamunun yararlandığı binalardan bahsedilirken 'the' kullanılır mı?.. Hangi kullanım doğru?.. İkisi de doğru. Şöyle ki:

- I'm in hospital. (Hastanedeyim) Hasta olduğum için hastanedeyim

- I'm in the hospital. (Hastanedeyim) Başka bir sebepten hastanedeyim; bir iş veya ziyaret için örneğin.


- I'm at school. (Okuldayım) Okuyorum, öğrenci olduğum için okuldayım.

- I'm at the school. (Okuldayım) Başka bir sebepten okuldayım; birisiyle buluşmak için örneğin.


- I'm at mosque. (Camideyim) İbadet etmek bulunuyorum.

- I'm at the mosque. (Camideyim) Başka bir sebepten dolayı camideyim.


- I'm at the university to visit my brother. (Abimi ziyaret etmek için üniversitedeyim) 




31 Ekim 2020 Cumartesi

Each / Every farkı

Each

Bir topluluğun veya bir listenin her bir ögesini belirtirken,


Every

Bir topluluğun veya listenin tamamından, genel olarak bahsederken. 


- Suheyla said "hello" to each of the guests attending the wedding. (Süheyla düğüne katılan her konuğa "merhaba" dedi) Her konuğa ayrı ayrı merhaba dedi.

- Suheyla said "hello" to every guest at the wedding. (Süheyla düğündeki herkese "merhaba" dedi.) Bu cümlede hepsine birden "merhaba" dediği anlaşılıyor.

- Thank you to each of my friend who believe in and support me. (Bana inanan ve destekleyen arkadaşlarımın her birine teşekkür ederim) Her arkadaşa ayrı ayrı teşekkür.

- I would like to thank every audience who watched my show. (Şovumu izleyen her seyirciye teşekkür etmek isterim) Bütün seyircilere topluca bir teşekkür söz konusu.


Each 

İki ve daha fazla şeyden söz ederken,


Every

Üç ve daha fazla şeyden söz ederken,


- Van cat has a different color on each eye.  (Van kedisi her biri farklı renkte gözlere sahiptir) 

- Van cat has a different color on every eye  İki göz olduğundan bu cümlede every kullanılamaz.

- The dog sniffed every wheel of the pickup.  (Köpek kamyonetin her tekerini kokladı)

- The dog sniffed each wheel of the pickup. (Köpek kamyonetin her tekerini kokladı)


Fotoğraf: Instagram @emrahmaturr




21 Ekim 2020 Çarşamba

its - it's farkı

it’s

“It is…” ve “It has…” yapısının kısaltılmış yazımıdır.

- It’s too late to be out. / It is too late to be out. (Dışarı çıkmak için çok geç)

- How it started, how it’s going. / How it started, how it is going. (Nasıl başladı, nasıl gidiyor)

- Pick up the phone! It’s been ringing for 10 minutes. /Pick up the phone! It has been ringing for 10 minutes
. (Telefonu aç. 10 dakikadır çalıyor)

its

İyelik sıfatıdır (possesive adjectives). İsimlerin önünde kullanılır: My pen, your key, his book, their cars, its client… gibi.


- This tv program drives its audience insane. (Bu tv programı izleyicilerini çıldırtıyor)

- Which company wants to lose its clients? (Hangi şirket müşterilerini kaybetmek ister!)

- Antalya is known for its wonderful beaches. (Antalya harika plajları ile bilinir)

10 Ekim 2020 Cumartesi

Lose - miss farkı / örnekler

Lose

Kaybetmek, kaçırmak, kaybolmak...

Lose – Lost - Lost


Nesneler için kullanılır: 

- I lost my case! (Çantamı kaybettim!)


Hayatını kaybeden kişi veya hayvanlardan bahsederken:

- Hayrettin lost his father today. (Hayrettin bugün babasını kaybetti) Babası hayatını kaybetti.


Spor karşılaşmalarının sonuçlarından bahsederken:

- M.Carlsen has not lost a single classical chess game in 800 days. (Carlsen 800 gündür satranç maçı kaybetmedi)


Bir şeyden veya histen mahrum kalındığında:

- I’ve lost all motivation for online school. (Online okulda tüm motivasyonumu kaybettim)



Miss

Kaçırmak, eksik olmak, özlemek...

Miss – Missed - Missed


Toplu taşıma araçlarının kaçırılması:

- I missed the 16:00 bus. (4 otobüsünü kaçırdım)


Bir aktivite veya fırsatın kaçırılması:

- The concert is tomorrow. Don't miss this fascinating vocal and great melodic harmonies. (Konser yarın. Bu büyüleyici vokali ve harika melodileri kaçırmayın)


Özlemek anlamında: 

- I missed talking about him (Onun hakkında konuşmayı özledim)



4 Ekim 2020 Pazar

Rise / Raise farkı - Örnekler

Anlamları aşağıda yazılı olan fiillerden ‘rise’ geçişsiz (intransitive), ‘raise’ ise geçişli (transitive) fiildir. ‘Transitive’ler nesne (objective) alabilen fiillerdir. Yani, bu ikisinden yalnızca raise fiiline neyi? veya kimi? sorularını sorduğumuzda yanıt alabiliriz. Bak: Transitive – Intransitive nedir?


Rise:

Yükselmek, yukarı kalkmak, doğmak, artmak…

Fiil çekimi: Rise - Rose - Risen

- I hope coronavirus cases will not rise in the days ahead. (Umarım önümüzdeki günlerde koronavirus vakaları artmaz)
Subject: Coronavirus cases, verb: rise, object: YOK

- The sun rises in spite of everything. (Her şeye rağmen güneş -hep- doğar)
Subject: The sun, verb: rise, object: YOK 

- Students have risen from their chairs. (Öğrenciler sandalyelerinden kalktılar/doğruldular)
Subject: Students, verb: risen, object: YOK

- Electricity prices have risen. (Elektrik fiyatları arttı/yükseldi)
Subject: electricity prices, verb: risen, object: YOK

Raise:

Yükseltmek, ayağa kaldırmak, büyütmek, artırmak…

Fiil çekimi: Raise – Raised – Raised

- If you have a question raise your hand. (Bir sorunuz varsa elinizi kaldırın)
Subject: you, verb: raise, object: your hand


- She has raised the issue herself. (Sorunu kendisi büyüttü)
Subject: she, verb: raised, object: issue

- I’m strong because a strong woman raised me. (Güçlüyüm, çünkü beni güçlü bir kadın büyüttü/yetiştirdi)
Subject: I, verb: raised, object: me

24 Eylül 2020 Perşembe

Alone / Lonely farkı

 Alone

Yalnız, tek başına. Yalnız olma durumunu belirten sıfat ve zarf. Olumlu veya olumsuz anlamda kullanılabilir.

Örnek cümleler:

- I live alone in Ankara. (Ankara'da yalnız yaşıyorum)

- Some steps need to be taken alone. (Bazı adımların tek başına atılması gerekir)

- We thought we were alone in the room. (Odada yalnız olduğumuzu düşündük)

Lonely

Yalnız, yapayalnız. Yalnız olma durumunu olumsuz veya acıklı manada belirten sıfat. 

Örnek cümleler:

- I'm lonely without you. (Sensiz yapayalnızım)

- We all feel depressed and lonely at some point in our lives. (Hepimiz hayatımızın bir döneminde depresif ve yalnız hissederiz)

- Unfortunately, it was a lonely holiday season for many of us. (Maalesef çoğumuz için yalnız bir tatil sezonu oldu)


15 Eylül 2020 Salı

Depend / Depending farkı

Depend / depends

Bağlı, bağlı olarak. 

Cümlede ana fiildir (main verb). Depend, bir durum fiili (stative verb) olduğu için şimdiki zaman formu yoktur. Yani “It’s depending…” şeklinde bir cümle kuramayız.


Örnek cümleler:

- Sometimes, the answers depend on how the question is asked.
(Bazen cevaplar sorunun nasıl sorulduğuna bağlıdır.)  Bu örnekte The answers [subject]  /  depend [verb]  

- The rainforests make life on our planet possible. Keep them alive, our lives depend on it! (Yağmur ormanları gezegende yaşamamızı mümkün kılar. Onları yaşatalım. Hayatlarımız buna bağlı)

- Delivery price depends on your location. (Kargo ücreti adresinize bağlıdır) Adresinize göre değişir 

- We should not depend on the weather to send our children to school.
(Çocuklarımızı okula göndermek için hava durumuna bağlı olmamalıyız)



Depending 

Bağlı, bağlı olarak

Cümlede ana fiil değildir, extra, tamamlayıcı bilgi verilirken kullanılır.

- I might forgive him, depending on what he tell me. (Bana söyleyeceklerine bağlı olarak onu affedebilirim)  I [subject]  /  forgive [verb]

- Depending on the weather, viruses can remain suspended in air for hours. (Hava durumuna bağlı olarak virusler saatlerce havada asılı kalabilir) viruses subject suspended verb



Depend / depends, depending genellikle ‘on’ edatı ile kullanılır. Depends in, depending at vs… diyemeyiz.


8 Eylül 2020 Salı

Gerund / Infinitive kullanımı - farkı

Gerund: İsim fiil /ulaç (verb+ing)

Infinitive: Mastar (to verb)

Bazen cümlelerde 2 fiil (verb) kullanmak gerekir. I want to go out! (Dışarı çıkmak istiyorum) 

Bir fiili başka bir fiilin takip ettiği cümlelerde İkincisi ya infinitive (to+verb) ya da  gerund (verb+ing) olmak zorunda. Infinitive mastar halidir. To go > Gitmek    To swim > yüzmek gibi.  

- I like snowboarding. (Kar kaykayı yapmayı severim) /snowboarding bir isim fiildir (Gerund) 

- I like to snowboard.  (Kar kaykayı yapmayı severim) /to snowboard bir mastardır (Infinitive)

Snovbord yapmayı severim . Her iki cümlenin de anlamı aynıdır. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi ilk fiilden sonra hem mastar, hem isim fiil (gerund) gelebilir ve anlam değişmez. Bu şekilde kullanıma uygun bazı fiiller:

Like, love, hate, prefer, start, begin, contunie, propese…

- She hates to drink beer. (Bira içmekten nefret ediyor)

- She hates drinking beer.
(Bira içmekten nefret ediyor)


Mutlaka bir 'gerund' takip etmesi gereken fiiller vardır.

Örneğin: enjoy

- I enjoy swimming. (Yüzmekten hoşlanıyorum)

- I enjoy to swim DİYEMEYİZ.

Bu  fillerden bazıları: Enjoy, admit, advise, confess, explain, fear, finish, forgive, keep on,  mention, miss, permit, postpone, prevent, recall, recommend, report,  resume, suggest, support, understand…

- I finished reading it. (Onu okumayı bitirdim)

- She misses seeing her family. (Ailesini görmeyi özlüyor)

- I recommend eating more fruit because it's rich in fiber. (Daha çok meyve yemeni tavsiye ederim çünkü lif bakımından zengindirler)

- Students discuss doing online classes during lockdown. (Öğrenciler karantina sırasında çevrimiçi ders yapmayı tartışıyor)

 

 

Mutlaka bir 'infinitive' (mastar) takip etmesi gereken fiiller vardır.

Örneğin: need

- I need to think. (Düşünmeye ihtiyacım var.)

- I need thinking. DİYEMEYİZ.

Bu fiillerden bazıları: Need, agree, ask, care, change, choose, claim, come, decide, deserve, expect, fail, get, hope, learn, manage, mean, offer, pay, plan, prepare, promise, remain, say, seek, seem, swear, wait, want, wish,  would like…

- I learned to say no! (Hayır demeyi öğrendim)

- We hope to see everyone at the party. (Partide herkesi görmeyi umuyoruz) 

- I’m planning to visit Italy. (İtalya’yı ziyaret etmeyi planlıyorum)

- Why do you choose to live in Marmaris? (Neden Marmaris'te yaşamayı seçtin?)

 

Kendisinden sonra 'gerund' veya 'infinitive' geldiğinde ANLAM FARKI oluşturan fiiller:

Try, stop, forget, remember, regret, quit, go on.

- I stopped to smoke. (Sigara içmek için durdum)

- I stopped smoking. (Sigara içmeyi bıraktım)

 

- I remembered to feed the cat. (Kediyi beslemeyi hatırladım) Kedi hâlâ aç, besleyeceğim.

- I remembered feeding the cat. (Kediyi beslediğimi hatırladım) Kedi ile ilgili bir hatıra canlanıyor.

 

- She forgot to eat the icecream. (Dordurmayı yemeyi unuttu) Dondurma yenmedi.

- She forgot eating the icecream. (Dordurmayı yediğini unuttu) Dondurma yendi.


Stop to do… Stop doing…

2 Ağustos 2020 Pazar

Yazdığım İngilizce cümle doğru mu?






  • İngilizce bir yazışma, bir e-mail veya metin hazırlarken kurduğumuz cümlelerin doğruluğunu kontrol etmek, bir sözcük veya ifadenin (phrasal verb gibi) farklı kullanımlarını görmek için bir yararlanılabilecek bir site.

    https://ludwig.guru


1 Ağustos 2020 Cumartesi

Present Perfect Tense / Örnekler

Present Perfect tense:

Şimdi ile geçmişi birleştirir.

Geçmişteki eylemlerin şimdiye etkisi belirtilir.


Basit geçmiş zaman ile kıyaslama:

- Past simple / I lost my pencil. (Kalemimi kaybettim) Geçmişte kaybolan bir kalem, artık aranmıyor ya da bulunmuş. Kalemin kaybolması bugün geçerliliğini korumuyor.

- Present perfect /
I have lost my pencil.
(Kalemimi kaybettim) Kalem kayıp ve henüz bulunmamış. Şimdinin gerçeği kalemin hala kayıp olduğu.


Olumlu
Subject + have/has + verb (past participle V3)


- I have just eaten dinner. (Akşam yemeğimi az önce yedim) Geçmişte yapılmış bir eylem ancak şimdiki zamanın da gerçeği. Tekrar akşam yemeği yememe gerek yok.

- I have found my book. (Kitabımı buldum) Geçmişte kayıptı ve buldum. Artık aramama gerek yok.

- He has worked here for two years. (İki yıldır burada çalışıyor)

- My mother has cooked dinner. (Annem akşam yemeğini pişirdi)

- I have had a good time. (Güzel zaman geçirdim)



Olumsuz

Subject + haven’t /hasn’t + verb (past participle V3)

- You haven’t submitted me any offers. (Bana herhangi bir teklif sunmadın)

- İsmail said he hasn't had lunch. (İsmail öğle yemeği yemediğini söyledi)



Soru

Have/has + subject + verb (past participle V3)

- Have you had breakfast? (Kahvaltını yaptın mı?)

- How long has he worked here? (Ne kadar zamandır burada çalışıyor?)

23 Temmuz 2020 Perşembe

Fix / Repair farkı

Fix: Herhangi bir sorunun giderilmesinden genel olarak bahsederken kullanılır. Bir makine, eşya veya durumun bütünü kastedilir ve onarılır. İnsan ilişkilerinin düzeltilmesi söz konusu olduğunda da ‘fix’ fiili kullanılabilir.

- Anyone know how to fix this blue screen issue? (Bu hata ekranını düzeltmeyi bilen birisi var mı?)

- I’m too broke for a mechanic so I learned how to fix my car all by myself. (Servis için param olmadığından aracımı kendim tamir etmeyi öğrendim)

- If you want to fix a relationship you have to put in effort. (Eğer bir ilişkiyi düzeltmek istiyorsanız çaba harcamalısınız)

Repair: Parça bazlı onarımlardan bahsederken kullanılır. Bir aracın, makinenin bir bölümünün tamiri söz konusudur.

- I have to repair quickly the part of the fence that was broken by sheep. (Çitin koyunlar tarafından kırılan kısmını hızlıca tamir etmeliyim.)

- Murat repaired the brake on his sons bike. (Murat oğlunun bisikletinin frenini tamir etti.)

- Music has the ability to repair brain damage. (Müzik beyin hasarını tamir edebilir)

Mend: Günümüzde çok kullanılmasa da ‘onarmak’ anlamındaki mend, daha çok basit tamir gereken durumlar söz konusu olduğunda kullanılır. Genellikle uzman veya teknisyen gerektirmeyen işler. Ayakkabı, giysi, oyuncak vs. onarımları…

- I allways mend my shoes. (Ayakkabılarımı her zaman kendim onarırım)








8 Haziran 2020 Pazartesi

1 Haziran 2020 Pazartesi

İngilizcede irregular plural


Sheep - Photo:Yamada Umada
Sheep - Photo: Anton Yushkov



İngilizcede isimlerin sonuna s, es gibi ekler getirilerek çoğul hale getirilir. Bu kuralın dışındaki
bazı düzensiz/kuraldışı çoğul isimler (irregular plural):

Child (çocuk) Children (çocuklar)
Man (adam) Men (adamlar)
Woman (kadın) Women (kadınlar)
Wife (karı, eş) Wives (karılar, eşler)
Person (insan) People (insanlar)
Sheep (koyun) Sheep (koyunlar)
Fish (balık) Fish (balıklar)
Tuna (ton balığı) Tuna (ton balıkları)
Goose (kaz) Geese (kazlar)
Mouse (fare) Mice (fareler)
Swine (domuz) Swine (domuzlar)
Genus (tür) Genera (türler)
Deer (geyik)  Deer (geyikler)
Louse (bit) Lice (bitler)
Life (hayat) Lives (hayatlar)
Leaf (yaprak) Leaves (yapraklar)
Cactus (kaktüs) Cacti (kaktüsler)
Foot (ayak) Feet (ayaklar)
Tooth (diş) Teeth (dişler)
Aircraft (uçak) Aircraft (uçaklar)
Knife (bıçak) Knives (bıçaklar)
Datum (veri) Data (veriler)
Crisis (kriz) Crises (krizler)
Diagnosis (teşhis, tanı) Diagnoses (teşhisler, tanılar)
Medium (ortam)  Media (ortamlar)
Quiz (sınav) quizzes (sınavlar)

26 Mayıs 2020 Salı

Chicken - Hen farkı

Chickens
Photo: Uros Poteko  https://500px.com/urospoteko
hen
Photo: Kathy Libby https://500px.com/kathylibby


Chicken: Bilimsel adı Gallus Gallus Domesticus olan hayvan. Çoğu zaman aşağıda listelenen tavuk, horoz, piliç gibi kümes hayvanlarının genel adı olarak kullanılır. Cinsiyet belirtmez. Dana, inek ve buzağının genel isminin sığır olması gibi. 

Hen: Tavuk. Yumurtlamaya başlamış 1 yaş üstü tavuk

Pullet: Piliç. Henüz yumurtlamaya başlamamış 1 yaş altındaki tavuk.

Cockerel: 1 yaşından küçük horoz

Rooster / Cock: 1 yaşından büyük horoz.

3 Mayıs 2020 Pazar

Present Perfect Tense / Simple Past farkı / örnekler


Past Simple Tense yalnızca geçmiş zamanı ifade eder. “When…?” ile başlayan sorulara net cevaplar verir. Yesterday, last night, last year gibi zaman zarfları alabilir.

- WHEN did you buy the car? (Arabayı ne zaman satın aldın?)

- I bought it yesterday? (Dün satın aldım)



Present Perfect Tense hem geçmişi, hem şimdiyi ifade eden zaman. Bu yapıda geçmiş ve şimdi arasında bağlantı vardır.












Eylem geçmişte oldu/yapıldı ama şimdiyi de etkiliyor. Geçmişle bağlantı ve şimdiki durum. 


- I have eaten dinner. (Akşam yemeğimi yedim) Yemek işini hallettim, tok durumdayım.

- She has lost her ring. (Yüzüğünü kaybetti) Yüzüğü geçmişte kaybetti ve hâlâ kayıp durumda.

- Have you heard the news? (Haberleri duydun mu?)

Tamamlanmamış, devam eden süreçleri ifade eder.

- Mrs. Sevda hasn’t called me yet. (Sevda hanım beni henüz aramadı)

- I have lived in Ankara since 1997. (1997’den beri Ankara’da yaşıyorum)


Ne zamandan beri? / Kaç kez? gibi sorulara cevap verir. (How long have you…?) (How many times…?)

- How many times have you visited the Ankara Castle? (Ankara Kalesini kaç kez ziyaret ettin?)

- I have visited Ankara Castle many times in my life. (Hayatım boyunca Ankara Kalesini defalarca ziyaret ettim)

- How long have you lived here? (Ne zamandır burada yaşıyorsunuz?) Ne zamandan beri buradasınız?

- We have lived here for three years. (Üç yıldır burada yaşıyoruz.)


- How long have you been married? (Kaç yıllık evlisiniz?) (Ne kadar zamandır evlisiniz?) 


26 Nisan 2020 Pazar

Only - Just farkı

Only

Sadece, yalnızca, bir tek, ancak…

‘Only’ sözcüğünün İngilizcede tek bir anlamı olduğu halde, ‘just’ sözcüğünün pek çok anlamı vardır. Çoğu durumda ‘Only’ yerine ‘just’ kullanılabilir.

- There are only two availible seat in the bus. (Otobüste sadece iki boş koltuk var)
- There are just two availible seat in the bus. (Otobüste sadece iki boş koltuk var)

- I use only the metro to go to the work. (İşe gitmek için sadece metroyu kullanırım)
- I use just the metro to go to the work. (İşe gitmek için sadece metroyu kullanırım)


If only: Keşke
- If only I had talent like that. (Keşke öyle bir yeteneğim olsaydı.)


Just

Just sözcüğünün anlamları.

1) Az önce, demin, yakın zamanda

- I just missed the train. (Az önce treni kaçırdım –binemedim-)

- She has just done her homework. (Ödevini yeni yaptı)

2) Just know, just before, just after… Hemen şimdi, hemen önce, hemen sonra…

- A lot of people give up just before they’re about to make it. (Pek çok insan bir işi başarmadan hemen önce vazgeçer.)


3) Only ile benzer anlamda kullanıldığı durumlar. Sadece, yalnızca…

- I have just 10 Liras. (Sadece 10 Liram var.)

- I just called to say I love you. (Yalnızca seni sevdiğimi söylemek için aradım –telefon etme sebebim bu-)

- We have just one daughter. (We have only one daughter) (Sadece 1 kızımız var)


4) Tam olarak

- This job is just what I need. (Bu iş tam da ihtiyacım olan şey)



Bazen, sıralama anlamı çok değiştirir:

- I just had a glass of red wine. (Az önce bir kader kırmızı şarap içtim)

- I had just a glass of red wine. (Sadece bir kadeh kırmızı şarap içtim)

16 Nisan 2020 Perşembe

Trip-Travel-Journey farkı / kullanımı

Trip (noun): Seyahat, gezi, yolculuk

Genellikle kısa süreli seyahatleri belirtmek için kullanılan sözcük (noun).

- How was your trip? (Yolculuğun nasıl geçti?) How was your travel?

- We will go on business trips to Ankara and Manisa next week.(Gelecek hafta Ankara ve Manisa'ya iş gezileri yapacağız)


Journey (noun): Yolculuk, seyahat, gezi.

Daha çok, uzun süreli seyahatleri için kullanılır. Ayrıca yaşamımızdaki deneyimleri, süreçleri ifade ederken mecazi anlamda kullanılır.

- The journey of a thousand miles begin with one step. /Lao Tzu (Bin millik bir yolculuk bir adımla başlar)
- The journey takes two days by train. (Yolculuk trenle iki gün sürer)

Today is the start of an exciting journey together with strong partners! (Bugün güçlü ortaklarımızla heyecan verici bir yolculuğun başlangıcı.)



Travel (verb): Yolculuk etmek, seyahat etmek, gezmek

- I travel frequently for work. (İş için sıkça seyahat ederim)

-He is planning to travel to Italy next summer. (Gelecek yaz İtalya'ya seyahat etmeyi planlıyor.)

- Today I received a message from the cargo company. The package is traveling from Hatay to Ankara. It should be here on Friday. (Kargo firmasından mesaj aldım. Paket Hatay'dan Ankara'ya doğru seyahat ediyor. Cuma günü burada olur.)


Travel isim (noun) formunda kullanıldığında 'Trip' ve 'Journey' sözcüklerine göre daha genel bir anlamdadır.

- I'm getting e-mails that tell me to buy travel insurance for upcoming trips. (Gelecek seyahatlerim için seyahat sigortası yaptırmamı söyleyen e-postalar alıyorum)



9 Mart 2020 Pazartesi

Already / Yet kullanımı - farkı


Present Perfect Tense ile kullanılırlar.

Already, olumlu cümlelerde,

Yet, olumsuz ve soru cümlelerinde kullanılmalıdır.



- I have not gotten my driver's license yet. (Henüz ehliyetimi almadım)

- Have you finished your homework yet? (Ev ödevini hâlâ bitirmedin mi?)

- Has she bought the tickets yet? (Biletleri henüz almadı mı?)

- I haven’t seen yet Italy. (İtalya’ya henüz gitmedim- görmedim)

- She has bought the tickets already. (Biletleri almış durumda - Biletleri zaten aldı)

- I have already finished my homework. (Ev ödevimi bitirmiş durumdayım – zaten bitirdim)

Bazen bir şeyin yapılmış olmasına şaşırdığımız durumlarda da soru cümleleriyle already kullanılır.

- Have you made the meal already! (Yemeği zaten pişirdin mi?!)


Already: Zaten, halihazırda, çoktan.

Yet: Henüz, hâlâ, daha, şimdiye kadar.

24 Şubat 2020 Pazartesi

Everyday / Every day farkı

Everyday mi, every day mi?

Everyday ayrı mı, bitişik mi yazılır?

Her 2 yazım şekli de doğru ancak, her 2 yazım şeklinin farklı anlamları vardır.


Every day (adverb – zarf)

'Her gün' anlamına gelen zarftır. Fiili niteler. 
Telaffuzda ilk heceler vurgulu söylenir. İki sözcük arasında ufak bir duraklama yapılır.  Every day

Örnekler:

- She eats at least one chokolate every day. (Her gün en az bir çikolata yer)

- I’m going to the gym every day. (Her gün spor yapacağım)

- I have a bath every day. (Her gün duş alırım)




Everyday (adjective – sıfat) 

Günlük, her zamanki, olağandışı olmayan, alışılagelmiş anlamlarına gelen sıfattır. İsmi niteler.
Telaffuzda ilk hecede vurgu yapılır ve bir çırpıda söylenir. Everyday

Örnekler:

- Proverbs and idioms are an important part of everyday English. ( Atasözleri ve deyimler günlük İngilizcenin önemli bir parçasıdır)

- A lunar eclipse is not everyday event. (Ay tutulması günlük bir olay değildir)

- Twitter is filled everyday stories about politics again today. (Twitter bugün yine günlük siyasi hikayelerle dolu)

12 Şubat 2020 Çarşamba

Present Simple – Present Continuous farkı / örnek cümleler

Present Simple

Rutin eylemleri, alışkanlıkları ve bilimsel gerçekleri ifade ederken bu zaman kullanılır (geniş zaman).

- The Earth exhibits two different kinds of motion: it revolves around the Sun in a fixed orbit and it rotates around its own axis. 
(Dünya iki farklı hareket yapar: Güneşin etrafında sabit bir yörüngede ve kendi ekseni etrafında döner.)

Present Continuous

Şu an gerçekleşmekte olan eylemleri ifade ederken bu yapı kullanılır (Şimdiki zaman) 

- The sun is setting. We must get back home. (Güneş batıyor. Eve dönmeliyiz.)


Örnekler:

- Usully, I work at the office, but today I am working at home. (Genellikle ofiste çalışırım ama bugün evde çalışıyorum)



- It often rains in Iceland, and the wind usually blows in the rain. (İzlanda’ya çok sık yağmur yağar ve yağmurla birlikte genellikle rüzgar vardır)

- It’s raining. We will have to cancel the picnic. (Yağmur yağıyor. Pikniği iptal etmek zorunda kalacağız)



- My grandfather plays ping-pong every Sunday. (Büyükbabam her pazar masa tenisi oynar)

- Students are playing ping-pong at the sport area.
(Öğrenciler spor salonunda masa tenisi oynuyor)



- I always take the bus to work. (İşe daima otobüsle giderim)

- An old man is waiting to take the bus that goes towards Sincan.
 (Yaşlı bir adam Sincan yönüne giden otobüse binmek için bekliyor.)




Nadir olsa da bazen gelecek zamanı belirtmek için de kullanılırlar.

- My son leaves to Moscow tomorrow for a month. (Oğlum yarın bir aylığına Moskova’ya gidiyor)
- My son is leaving to Moscow at 9:00 pm tomorrow. (Oğlum yarın saat 9’da Moskova’ya gidiyor)



Durum fiilleri (stative verbs) çoğunlukla present continuous zamanı ile kullanılmaz.

- I hate winter. (Kıştan nefret ediyorum)

- She likes sport cars (O spor arabaları seviyor)

- I think…

- We love

- He believes…


3 Şubat 2020 Pazartesi

Where you off to?

Where are you off to? 

Anlamı: Nereye gidiyorsun? (Where are you going?)

Daha çok teklifsiz konuşmalarda tercih edilir ve bazen "Where you off to?" şeklinde de telaffuz edilir.

- Where you off to? (Nereye)
- I’m off to the supermarket for chips and drink. I'll be right back. (İçecek ve cips almak için markete gidiyorum. Birazdan dönerim.)

- She worked all day long and now she is off to bed. (Tüm gün çalıştı ve şimdi yatmaya gidiyor)