25 Haziran 2022 Cumartesi

Olan oldu - ingilizce

- Don’t blame yourself. What's done is done. Looking backwards will cause only pain.
(Kendini suçlama. Olan oldu bir kere. Geriye bakmak sadece acı verir)

- What's done is done. We can't change anything. (Olan oldu. Hiçbir şeyi değiştiremeyiz)

- What’s done is done. What’s gone is gone. Life is always moving on. (Olan oldu. Giden gitti. Hayat devam ediyor)

- I studied very hard and didn’t get the grade I wanted on my exam. I’m upset but what’s done is done. Just looking to the next one now!
(Çok sıkı çalıştım ve sınavdan istediğim notu alamadım. Çok üzgünüm ama olan oldu. Artık bir sonrakine bakıyorum)

- I hate myself for what I've done in the last week. Anyway what's done is done. Now I have to focus on my health and family.
(Geçen hafta yaptıklarım için kendimden nefret ediyorum. Her neyse, olan oldu bir kere. Şimdi sağlığıma ve aileme odaklanmam gerekiyor)

What's done is done:

Yapılan yapıldı. Türkçedeki "olan oldu", "olan olmuş" ifadelerine benzer bir deyim.
Daha çok, geçmişe dönüp olanları değiştirmek mümkün olmadığından, artık "düşünmek, üzülmek anlamsız" demeye getiren bir teselli ifadesi olarak karşımıza çıkar. 

21 Haziran 2022 Salı

Ain't - innit ne demektir?

Ain’t ve innit

- I ain’t ready to say goodbye. (Hoşça kal demek için hazır değilim)

- I’m not ready to say goodbye. (Hoşça kal demek için hazır değilim)

Sadece günlük konuşmalarda (resmi olmayan) konuşmalarda rastlanır. Ancak, özellikle İngiltere'de bu kullanımı alışkanlık haline getirmiş kişinin; cahil, eğitimsiz olarak algılanabileceği söylenir. Yine de pek çok kişi, bazen bir şaka veya vurgu yapacağında ain’t kullanır.

Ain’t: are not / am not / is not yerine kullanılan bir ifade.  

- This ain’t funny at all! (Bu hiç komik değil!)

- This is not funny at all! (Bu hiç komik değil!)

- We ain’t going to help you today. (Bugün sana yardım etmeyeceğiz)

- We ain’t gonna help you today. (Bugün sana yardım etmeyeceğiz)
Genelde, aren’t  yerine ain’t diyen biri, 'going to' yu da 'gonna' yapar.

- We are not going to help you today. (Bugün sana yardım etmeyeceğiz)


Innit

"isn’t it" soru ekinin (question tag) farklı bir şekilde kullanımı.

Yukarıda ain’t için yazılanlar innit için de geçerli.

- The moon is beautiful, innit? (Ay çok güzel, değil mi?)

- The moon is beautiful, isn't it? (Ay çok güzel, değil mi?)

- Today is Monday, isn’t it? Today is Monday, innit? (Bugün Pazartesi, değil mi?)


16 Haziran 2022 Perşembe

İngilizcede tencere dibin kara

- Hande accused her sister of being chatty. The pot calling the kettle black. (Hande, kız kardeşini geveze olmakla suçladı. Tencere dibin kara, seninki benden kara)

- Sometimes it's really weird when one politician is calling out another for lying. The pot calling the kettle black.
(Bir politikacının diğerine yalancı diyerek seslenmesi bazen gerçekten acayip. Tencere dibin kara.)


The pot calling the kettle black:

"Tencere, çaydanlığa kara diyor."

Türkçedeki "Tencere dibin kara, seninki benden kara" deyiminin bir benzeri. Başkalarına yakıştırılan bazı sıfatların, yakıştıran kişide de bulunması durumu.


14 Haziran 2022 Salı

Talk to - talk with farkı

“Ahmet is talking to Mehmet” veya “Ahmet is talking with Mehmet”

(Ahmet, Mehmet’le konuşuyor)

Genellikle
, tek taraflı konuşmalarda yani bir kişi konuştuğunda 'talk to',
daha çok karşılıklı bir konuşma söz konusu olduğunda 'talk with' kullanılması gerektiği söylense de; günlük dilde çoğunlukla her ikisi de birbirlerinin yerine kullanılır. 
Bu durumda, bir diyalog söz konusu olduğundan 'talk to' ve 'talk with' aynı şeyi ifade eder.

- I haven’t talked with anyone in English today. (Bugün kimseyle İngilizce konuşmadım)

- I haven’t talked to anyone in English today. (Bugün kimseyle İngilizce konuşmadım)

- I could sit and talk to you for hours about it. (Seninle oturup saatlerce onun hakkında konuşabilirim)

- I could sit and talk with you for hours about it. (Seninle oturup saatlerce onun hakkında konuşabilirim)

- May I talk to him for a moment? (Onunla biraz konuşabilir miyim?)

- May I talk with him for a moment? (Onunla biraz konuşabilir miyim?)

Say - Tell - Speak - Talk farkı - Örnek cümleler

 

13 Haziran 2022 Pazartesi

İngilizce kafa kafaya vermek

- We have to put our heads together. (Kafa kafaya vermeliyiz)

- Let's all put our heads together to figure out a solution to stop the obesity.
(Hep birlikte kafa kafaya verelim ve obeziteyi durdurmak için bir çözüm bulalım)

- I think if we put our heads together, we can figure out how to get rid of all problems.
(Kafa kafaya verirsek tüm sorunlardan nasıl kurtulacağımızı bulabileceğimizi düşünüyorum)

- We should put our heads together and discuss other ideas?
(Bir araya gelmeli ve diğer fikirleri tartışmalıyız)

- The three of us have put our heads together and come up with an alternative. We will go to Aksaray for vacation this summer.
(Üçümüz kafa kafaya verdik ve bir alternatif bulduk. Bu yaz tatil için Aksaray’a gideceğiz)

- I'm sure we can do better. We just have to put our heads together! (Daha iyisini yapabileceğimize eminim. Sadece kafa kafaya vermemiz gerekiyor!)


Put our heads together

Diğer insanlarla bir konuyu tartışmak, fikir yürütmek veya plan yapmak için bir araya gelmek. Kafa kafaya vermek, kafa yormak.

9 Haziran 2022 Perşembe

Future Perfect Continuous örnek cümleler

Future Perfect Continuous Tense (Future Perfect Progressive):

He will have been working

- Next June, I will have been living in this city for 6 years. (Gelecek haziranda 6 yıldır bu şehirde yaşıyor olacağım)


Geçmişte veya şimdi başlamış bir olayın gelecekteki belli bir zamanda durumunu ifade ederken Future Perfect Continuous Tense kullanılır. Mutlaka by the time, next month, by 12:00 gibi ileri bir zamana veya gelecekteki başka bir olaya atıfta bulunulmalıdır.

Burada yine diğer perfect continuous zamanlarında olduğu gibi olaydan ziyade, sürece vurgu vardır.

- By the time I reach Bursa, I will have been driving for seven hours. (Bursa’ya vardığımda yedi saattir araç kullanıyor olacağım)

- Next month, Filiz will not have been smoking for three years. (Filiz, önümüzdeki ay, 3 yıldır sigara içmiyor olacak)

- How long will you have been waiting here? (Ne kadar zamandır burada bekliyor olacaksın?)

- By 12:00, I will have been waiting here for four hours. (Saat 12 olduğunda dört saattir burada bekliyor olacağım)


Diğer continuous zamanlarda olduğu gibi, Future Perfect Continuous Tense ile love, like, know, realize, hate, believe gibi durum fiilleri kullanılmaz. Bunun yerine söz konusu fiillerde Future Perfect tercih edilmelidir.

- Happy birthday to my best friend. Next week, we will have known each other for 12 years.
(En iyi arkadaşımın doğum günü kutlu olsun. Gelecek hafta, birbirimizi 12 yıldır tanıyor olacağız) Future perfect tense ile

Will have been knowing… YANLIŞ

7 Haziran 2022 Salı

İngilizcede zamana karşı yarışmak

- Conservationists are racing against the clock to save Turkey's critically endangered bald ibis birds.
(Çevreciler Türkiye'nin nesli tehlike altındaki kelaynak kuşlarını kurtarmak için zamana karşı yarışıyor)

Against the clock

Zamana karşı. Yarışmak, çalışmak, savaşmak gibi fiillerle birlikte kullanılan bir deyim.

- I’m racing against the clock to finish the presentation by the weekend.
 (Sunumu hafta sonuna yetiştirmek için zamana karşı yarışıyorum)

- A year ago, I worked against the clock to produce these masks.
(Bir yıl önce bu maskeleri üretmek için zamana karşı çalışmıştım)

- Everyday food couriers work against the clock so that you don’t go hungry.
(Her gün yemek kuryeleri siz aç kalmayasınız diye zamana karşı yarışır.

- If you are racing against the clock to catch the flight, you can trust our drivers.
(Eğer uçağı yakalamak için zamana karşı yarışıyorsanız bizim sürücülerimize güvenebilirsiniz)


Bazı yarışma ve bilgisayar oyunları 'against the clock' biçiminde olabilir. Belirli bir sürede bitirilmesi gereken yarışma/oyun türünü ifade eder. 'Race' fiili ile kullanılır.

- In this game, you race against the clock to collect as many points as you can.
(Bu oyunda mümkün olduğu kadar çok puan toplayabilmek için zamana karşı yarışıyorsunuz)

2 Haziran 2022 Perşembe

İngilizcede kararsız kalmak - arada kalmak

- They are on the fence for who to vote for. (Kime oy verecekleri konusunda karasızlar)

- I was on the fence about them until I saw this video. (Bu videoyu görene kadar onlar hakkında karasızdım)

- If anyone is on the fence about going to the festival, do it! It will be so funny!
- (Eğer festivale gitmekte tereddütü olan varsa, gitsin. Çok eğlenceli olacak.

+ Do you think we should buy this camera? (Bu kamerayı satın almamız gerektiğini mi düşünüyorsun?)
+ I'm totally on the fence. Let’s look some more. (Ben tamamen arada kaldım. Biraz daha bakınalım)

- You can’t stay on the fence forever. You have to choose a side. (Sonsuza dek kararsız olamazsın. Bir tarafı seçmek zorundasın)

To be on the fence:

Bir konuda veya tartışmada arada kalmak, karar verememek, taraf olmamak.


Bazen ‘to sit’ fiili ile birlikte de kullanılır.

- Stop sitting on the fence and be brave for once. (Kararsızlığı bırak ve cesur ol bir kere) 



Sürekli kararsız kalanlar, ortada duranlar için kullanılan benzer bir deyim: fence sitter

- I really like Aziz. He speaks up and is no fence sitter. (Aziz’i gerçekten seviyorum. Konuşuyor ve bir ortayolcu değil) 


ingilizce deyimler