27 Haziran 2019 Perşembe

İngilizcede edilgen anlatım – Passive Voice

Edilgen yapının mecbur kalmadıkça kullanılmaması tavsiye edilir. Ancak, bazı durumlarda etken (active voice) yerine edilgen yapı (passive voice) kullanmak gerekebilir. 

Basitçe etken yapıyı, edilgen yapıya çevirmek (Active voice to passive voice):

1- Cümledeki özne (subject) tamamen ortadan kaldırılır.

2- Cümlede bulunan nesne (object), özne durumuna getirilir.

3- Özneden sonra ‘to be’ fiili getirilir. (is, are, was, were, be, being, been)

4- Fiil (verb), mevcut durumu ne olursa olsun ‘past participle’ çekimine (V3) getirilir.

5- Gerekiyorsa cümle sonunda ‘by’ kullanılarak fiilin kimin tarafından yapıldığı belirtilir. 

Active voice: Someone stole my car. (Birisi arabamı çaldı)

Passive voice: My car was stolen. (Arabam çalındı)

Burada arabayı çalan kişi belli olmadığından edilgen yapı kullanmak mantıklıdır. Yani araba özne (subject) durumuna getirilerek konu daha net anlatılabiliyor.


- A Japanese company makes this camera in Japan. (Bir Japon firması bu kamerayı Japonya’da üretiyor)

- This camera is made in Japan. (Bu kamera Japonya’da üretilir-üretiliyor)
Japonya’da üretildiğine göre Japon bir firma tarafından üretiliyordur. Özne olarak 'Japonlar'ı kullanmak gereksiz. O yüzden alttaki passive voice yapıdaki cümle gereksiz kurulmamıştır.

- Turks builded Anitkabir in 1953. (Türkler Anıtkabir’i 1953 yılında yaptı)

- Anitkabir was builded in 1953. (Anıtkabir 1953 yılında inşa edildi.

- Anitkabir was builded in 1953 by Turks. (Anıtkabir 1953 yılında Türkler tarafından inşa edildi)



- Painter workers are painting the house to white. (İşçiler evi beyaza boyuyor)

- The house is being painted to white. (Ev beyaza boyanıyor)
Burada boyama işinin boyacılar tarafından yapıldığı herkesçe bilinen bir bilgi olduğundan belirtmeye yok. Bu yüzden passive voice kullanmak daha doğru.


- Rasim will finish the project soon. (Rasim projeyi yakında bitirecek)

- The Project will be finished soon. (Proje yakında bitirilecek)



- The boss has canceled the meeting. (Patron toplantıyı iptal etti)

- The meeting has been canceled. (Toplantı iptal edildi)


25 Haziran 2019 Salı

Altogether - All together farkı

Yazılışı ve telaffuzları birbirine yakın olan ancak anlamları farklı olan ve hep birbiriyle karıştırılan iki sözcük. Konuşma dilinde olmasa da yazımda sorun oluşturabilir.

All together: Hep birlikte, topluca, uyum ve ahenk içinde gibi anlamları var.

- We sang all together. (Hep birlikte şarkı söyledik)

- Let's have fun all together.
(Hadi hep beraber eğlenelim)



Altogether: Tamamen, büsbütün, toptan olarak anlarındaki zarftır (adverb)

- The movie was really bad altogether. (Film bütünüyle kötüydü)

- The clients are altogether well pleased with us.
(Müşteriler bizden tamamen memnun)

23 Haziran 2019 Pazar

Phrase / Clause farkı - örnekler

Phrase:

Sözlük anlamı ifade olan ‘phrase’, bir sözcük grubudur. Bu ifadelerde özne ve yüklem (subject/verb) birlikte bulunmaz. Bir cümle içinde bir ya da daha fazla ifade (phrase) olabilir.


Clause:
Cümle anlamındadır. Mutlaka özne ve yüklem (subject/verb) barındırır. İçinde başka cümleler (clauses) veya ifadeler (phrases) barındırabilir.

‘Dependent Clause’ ve ‘Independent Clause’ (Bağlı cümle ve bağımsız cümle) olmak üzere ikiye ayrılır.

Dependend Clause: Başka bir bağımsız cümleye ihtiyaç duyan, onunla birlikte kullanılan bağlı cümle.

Independent Clause: Tek başına olan, bir anlam ifade eden cümle.

Örnekler:

- Before working, I always drink two coffee.

Yukarıdaki cümlede “Before working” kısmında fiil var fakat özne (subject) yok. Bu bir ifadedir (phrase).

Virgülden sonraki “I always drink two coffee” kısmında ise hem özne (subject) hem fiil (verb) var. Bu yüzden ‘clause’ yani cümledir. Ayrıca independend clause grubuna girer.


- After she ate dinner, Filiz watched a movie.

Yukarıdaki cümlede “After she ate dinner” kısmımda hem özne (subject) hem fiil (verb) var. Bu yüzden ‘clause’ yani cümledir. Fakat dependent clause yani bağlı cümle grubuna girer çünkü başka bir cümleye ihtiyaç duyuyor (after, before, when, while ile başlayan ifadeler-cümleler genelde böyledir).

Virgülden sonraki “Filiz watched a movie” kısmı da hem özne (subject) hem fiil (verb) barındırdığından ‘clause’ yani cümledir. Ve independent clause sınıfına giren bir cümledir.


14 Haziran 2019 Cuma

Good / Well farkı

Good / Well kullanımı farkları ve örnekler:


Good: İyi anlamında sıfat (adjective)

Well: İyi anlamında zarf (adverb)

Adjective: sıfat, isimleri, kişileri, nesneleri tanımlar
Adverb: zarf, fiilleri tanımlar


- Your Turkish is pretty good. (Türkçen oldukça iyi) ‘Your’ öznesini tanımlıyor.

- You are speaking Turkish pretty well. (Oldukça iyi Türkçe konuşuyorsun) ‘Speak’ fiilini tanımlıyor.

Good

- Mehmet is a good photographer. (Mehmet iyi bir fotoğrafçıdır)

- Stamp Museum is good place to visit in Ankara. (Ankara’daki Pul Müzesi ziyaret etmek için iyi bir yer)

- I’m not good at swimming. (Yüzmede iyi değilimdir)


Well

- Atakan plays basketball well. (Atakan basketbolu iyi oynar)

- Did you do well on your exam? (Sınavda iyi miydin? - Sınavın nasıl geçti?)

- My grandmother can’t hear well. (Babaannem iyi duyamıyor)

Well genellikle cümlenin sonunda bulunur.


İstisnalar:

Fiilleri tanımlayan yani zarf (adverbs) olarak ‘well’ kullanılıyordu ancak durum fiillerinde (stative verbs) good kullanılır. Be, look, like, seem, think gibi.

- I don’t feel good today.  (Bugün iyi hissetmiyorum)

- I think you should think good about your self and reputation. (Bence kendin ve itibarın hakkında iyi düşünmelisin.)

- Your new motorcycle seems good. (Yeni motorun iyi görünüyor)

- Everything is good. (Her şey iyi)

- How are your kids? Are they good?
(Çocuklar nasıl? İyiler mi?)

- You look good. (İyi görünüyorsun)


How are you? Sorusuna her iki şekilde de yanıt verilebilir. Sorunun hangi amaçla sorulduğuna bağlıdır.

- I’m good. (Duygusal, moral durumlar kastedilerek "nasılsın?" diye sorulduğunda)

- I’m well. (Sağlıkla ilgili veya fiziki durumlar kastedilerek "nasılsın?" diye sorulduğunda)

3 Haziran 2019 Pazartesi

Get ile phrasal verbs

'Get' içeren phrasal fiiller ve örnek cümleler.

Get along with:
Geçinmek, anlaşmak

- We don’t get along with our English teacher. (İngilizce öğretmenimizle iyi anlaşamıyoruz)

- I get along with my brother. (Erkek kardeşimle iyi anlaşıyorum)


Get up: 
Kalkmak, uyanmak (Yataktan veya oturulan-uzanılan bir pozisyondan)

- I get up at seven every day. (Her gün saat 7’de uyanırım-kalkarım)


Get down: 
Eğil, çök. (Get up fiilinin tam tersi)

Get down on it:
Onun üzerine eğil, çalış.

Get away:
Uzaklaşmak, kaçmak kurtulmak. Günlük dilde daha çok tatile gitmek, hava değişimi, yer değiştirmek olarak kullanılır.

(Getaway): Tatil noktası, tatil seçeneği

Get in:
Binmek (Araba, tekne gibi daha küçük özel taşıtlar için)

Get out:
1. İnmek (Araba, tekne gibi daha küçük özel taşıtlar için)

2. Dışarı çık, defol (argo-küfür)

Get on:
Binmek (Tren, otobüs gibi daha büyük taşıtlar için)

Get off:
1. İnmek (Herhangi bir araçtan veya bir platformdan)

- You should get off at the next station. (Bir sonraki durakta inmelisiniz)

2. Bir cezadan yırtmak, ya da çok az cezayla kurtulmak.

- Ahmet has involved an accident and killed a man. But he got off very lightly. (Ahmet bir kazaya karıştı ve bir adam öldürdü fakat fakat çok hafif bir ceza aldı)

Get over: 
Aşmak, atlamak, kendine gelmek, kurtulmak (Bir sorunu veya fiziksel engeli).

- I don’t know how many times I have watched this video but I can’t get over it. (Bu videoyu kaç kez izledim bilmiyorum ama bir türlü aşamıyorum) Unutamıyorum, aklımdan çıkmıyor anlamlarında.

Get ahead: 
İlerlemek, öne çıkmak, başarılı olmak.

- If they want to get ahead, they must work hard! ( Başarılı olmak istiyorlarsa, sıkı çalışmalılar)


Get together:
 Buluşmak, bir araya gelmek.

- When we will get together? (Ne zaman buluşacağız?)


Get between:
 Araya girmek. (İki kişi, iki nesne veya durum arasına girmek)

- I dont’t want to get between daddy and brother when they argue each other. (Babamla abim tartışırken aralarına girmek istemem)


Get by:
Hayatta kalmak, idare etmek

- How did we get by without the internet! (İnternet olmadan nasıl yaşardık-yaşayabilir miydik)


Get through: 
Bitirmek (Tamamlanması gereken bir işi ya da görevi)

- If we get through the day without any incidents, everyone will breathe a sigh of relief. (Bugünü olaysız tamamlayabilirsek herkes rahat bir nefes alacak)