- Hagi wasn’t some run-of-the-mill football player. (Hagi sıradan bir futbolcu değildi)
- I bought a second hand camera to learn the photography. It was cheaper than yours. It’s a run-of-the-mill device. (Fotoğrafçılığı öğrenmek için ikinci el bir kamera aldım. Seninkinden ucuzdu. Sıradan bir cihaz)
- Limonata could have been a run-of-the-mill film but Serkan Keskin turns it into an interesting road story. (Limonata sıradan bir film olabilirdi ama Serkan Keskin onu ilginç bir yol hikayesine dönüştürüyor.
- I make my own breads. They are so much better than anything from a run-of-the-mill bakery. (Kendi ekmeğimi yapıyorum. Sıradan bir fırındakilerinden çok daha iyiler.
Run-of-the-mill:
Sıradan, âlâlade, özel olmayan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder