28 Aralık 2022 Çarşamba

İngilizcede katlanmak - tahammül etmek

- I've had to put up with your complaints for years. (Yıllarca sızlanmalarına katlanmak zorunda kaldım)

- I am a proud person and will not put up with a tyrannical boss.
(Ben onurlu bir insanım ve zalim bir patrona katlanmayacağım)

- They would rather put up with the problems than give it up. (Sorunları bırakmaktansa onlara katlanmayı tercih ediyorlar)

- Why do you put up with your friends being mean to you? (Arkadaşlarının sana kaba davranmalarına neden katlanıyorsun?)

- We could never work in Istanbul. We wouldn’t be able to put up with the traffic.
(İstanbul’da asla çalışamayız. Trafiğe katlanamazdık)

- I can’t believe we’ve put up with each other for this long. (Birbirimize bu kadar uzun süre tahammül ettiğimize inanamıyorum)


Put up with: Birisine veya bir şeye katlanmak, tahammül etmek anlamında phrasal verb.

19 Aralık 2022 Pazartesi

ingilizce diken üstünde olmak

- I am on pins and needles as I wait for my exam results all day. (Bütün gün sınav sonuçlarımı beklerken diken üstündeydim)

- I was on pins and needles until I heard that her train had arrived to Ankara safely.
(Treninin sağ salim Ankara'ya vardığından emin olana kadar diken üstündeydim)⠀ 
 
- Students are on pins and needles about a possible snowy day. (Öğrenciler karlı bir gün ihtimaline karşı diken üzerindeler) Endişeyle veya 'umutla' bekliyorlar.

- We're at work and were on pins and needles watching that World Cup Final. It was exciting.(İşyerinde Dnya Kupası Finalini izlerken diken üzerindeydik. Çok heyecanlıydı)

- My sister was on pins and needles waiting to hear if she was accepted. Fine arts college was her dream school.
(Kız kardeşim kabul edildiğini duyana kadar diken üzerinde bekledi. Güzel sanatlar koleji onun rüyasını süslüyordu)

- I'm sure everyone is on pins and needles to hear what our boss has to say about the annual leave.
(Eminin herkes patronumuzun yıllık izinler hakkında söyleyeceklerini duymak için heyecanla bekliyordur)

On pins and needles: Gergin ve endişeli bekleyiş, diken üzerinde olmak anlamlarında İngilizce deyim.

7 Aralık 2022 Çarşamba

İngilizcede KISA KESMEK - LAFI UZATMAMAK deyimi

İngilizcede; kısa kes, lafı uzatma, sadede gel

- I will cut to the chase. Why didn't you come to talk to team yesterday?
(Kısa keseceğim. Neden dün, takımla konuşmak için gelmedin?)

- What are you trying to say? We are really busy, so could you just cut to the chase?
(Ne söylemeye çalışıyorsun. Gerçekten çok meşgulüz bu yüzden hemen sadede gelebilir misin?)

- Let’s cut to the chase and talk about how you can make better Newspaper's sports page.
(Lafı uzatmayalım ve gazetenin spor sayfasını nasıl daha iyi hale getirebileceğimizi konuşalım)

- I don't have enough time, so I'm going to cut to the chase. (Fazla vaktim yok o yüzden lafı uzatmayacağım)

- Can we cut to the chase and go straight to the school please?
(Lafı uzatmadan doğruca okula gidebilir miyiz lütfen?)

- If you have been around here for long, you know I cut to the chase!
(Uzun zamandır buralardaysan, lafı uzatmadığımı bilirsin)

Cut to the chase:

Lafı fazla uzatmamak, kısa kesmek, lafı uzatmadan sadede gelmek gibi anlamları olan İngilizce deyim.

5 Aralık 2022 Pazartesi

Check - Control FARKI

İngilizcede 'Check' ve 'Control' fiilleri arasındaki farklar, örnek kullanımlar: 

- The policeman can control the traffic but cannot check the air in your tire.

   
   (Polis memuru trafiği kontrol edebilir ancak lastiğinizin havasını kontrol edemez)


Check:

Bir şeyin doğru/eksik olup olmadığını denetlemek, incelemek anlamlarında.
Örneğin; bir yapılacaklar listesini, sınav kağıdını veya otomobilin hava lastiğini, yağını, suyunu incelerken "check" fiili kullanılmalı.


- I will check the washing machine to see if it’s working. (Çalışıp çalışmadığını görmek için çamaşır makinesini kontrol edeceğim)

- Did you check answer to each question? (Her sorunun cevabını kontrol ettin mi?)

- If you purchased a theater ticket online, check your e-mail for all the details.
(Eğer internetten bir tiyatro bileti aldıysan, detaylar için e-posta kutunu kontrol et)


Control:

Bir şeyin üzerinde hakimiyet kurmak için onu yönetmek veya yönlendirmek anlamındadır. Örneğin; insan davranışlarını, trafiği, ekonomiyi veya bir otomobili yönetirken "control" fiili kullanılır.

- He was very drunk. He couldn’t control the car and it crashed. (Çok sarhoştu. Arabayı kontrol edemedi ve çarptı)

- You must learn to control your temper. (Öfkeni kontrol etmeyi öğrenmelisin)

- Technology should supposed to free us, not to control us. (Teknolojinin bizi kontrol etmesi değil, özgürleştirmesi gerekiyor.)