6 Mart 2018 Salı

Under / Below farkı - Örnekler

Kelime anlamı olarak her iki sözcük de "altında", "aşağısında", "altta" gibi anlamlara gelse de eşanlamlı sözcükler sayılmaz ve cümlede çoğu zaman birbirlerinin yerine kullanılmaz.

Bazı istisnalar vardır ve örneğin şu gibi bir durumda her ikisi de kullanılabilir.
- Your brush was below the sink. (Fırçan lavabonun aşağısındaydı) Aşağısında bir yerlerde
- Your brush was under the sink. (Fırçan lavabonun altındaydı.) Fırça lavabonun altındaki bir çekmecede ya da kutuda.


Under:

Bir eşyanın, bir yüzeyin, bir kapağın altı,
Bir şartın veya sistemin altındaki durumlar,
Yaş, insan sayısı vs. belirtilirken under kullanılabilir.

Örnekler:
- She is under 30. (O, 30 yaş altıdır)
- There are under 10 people at the meeting. (Toplantıda 10'dan az insan var)
- He took out a book and read it under the tree. (Çantasından bir kitap çıkardı ve ağacın altında okudu)
- I have been waiting at home under a blanket all day. (Bütün gün evde bir battaniye altında beklemekteyim) 
- We cannot work under these circumstances. (Bu şartlar altında çalışamayız)
- Keys are under the doormat. (Anahtarlar paspasın altında)


Below:

Aşağısında ve altında derken daha çok bir seviyenin, derecenin altındaki durumlar kastedilir.

Örnekler:
-The temperature is below 21 degrees. (Sıcaklık 21 derecenin altında)
- Lut Lake at 442 meter below sea level. (Lut Gölü deniz seviyesinin 442 metre altındadır)
- Please RT the tweet below. (Lütfen aşağıdaki twiti RT ediniz)
- For hotel reservations fill out the form below. (Otel rezervasyonları için aşağıdaki formu doldurun) Bu örnekteki formun internet sitesi üzerinde olduğu anlaşılıyor.

2 Mart 2018 Cuma

Who / Whom farkı - Örnek cümleler

Relative Clauses (bağıl cümlelerde) who ve whom zamirlerinin kullanımı:

Who cümledeki eylemi gerçekleştiren kişiyi belirtirken, whom ise cümledeki eylemden etkilenen kişiyi belirtirken kullanılır.

Who

Örnekler:

- Ahmet is someone who loves cats. (Ahmet kedileri seven biridir) Bu cümlede sevme-hoşlanma eylemini gerçekleştiren kişi Ahmet'tir.

-There will always be people who hate your works and also love your works. (Her zaman işlerini beğenen ve nefret eden insanlar olacaktır)

- I have a friend who works for Fuji Film. (Fuji Film firmasında çalışan bir arkadaşım var.) Yine bu cümlede de çalışma eylemini gerçekleştiren kişi arkadaşım. 

-Thanks to everybody who came here. (Buraya gelen herkese teşekkür ederim) Who zamiri gelmek fiilini gerçekleştiren herkesi belirtiyor.

- There is a girl who is waiting for you. (Seni bekleyen bir kız var) Bekleme eylemini yapan kişi bir kız.


Whom

Örnekler:

- Ataturk is someone whom most people admire. (Atatürk çoğu kişinin hayranlık duyduğu biridir)
Bu cümlede hayranlık duyma fiilini gerçekleştiren değil, bu fiilden etkilenen kişi Atatürk olduğu için whom kullanıldı.

- Do you know someone whom I can talk about photography. (Fotoğrafçılık hakkında konuşabileceğim birini tanıyor musun?)

- The legendary Müslüm Gürses whom we sadly lost 5 years ago today. (Efsanevi sanatçı Müslüm Gürses'i ne yazık ki 5 yıl önce bugün kaybettik-ölüm yıldönümü-) Gürses'i kaybeden biziz.

-That's the guy whom Necla married. (O, Neclan'ın evlendiği adam) Evlenme fiilini gerçekleştiren Necla, etkilenen ise adam. Adamı belirtirken bu yüzden whom kullanıldı.

İpucu: Cümlede who zamirinden sonra genelde bir fiil gelir. Yani who zamirinin tanımladığı kişinin yaptığı fiil. Whom zamirinden sonra ise kişi ya da kişiler. Whom zamirinin etkilendiği fiili yapan kişi ya da kişiler.


Whom ayrıca "quantifiers" yani nicelik-miktar belirtilen bağıl cümlelerde de kullanılır.

Örnekler:
- There are many foreign workers in our company, three of whom are Turk just like me. (Şirketimizde benim gibi 3 tanesi Türk olan pek çok yabancı işçi çalışıyor)

- There were 30 people at the party, 12 of whom I know. (Partide 12 tanesini tanıdığım toplam 30 kişi vardı)

- Let's give booklet to guests whom will visit our stand at the fair. (Fuarda standımızı ziyaret edecek olan ziyaretçilere tanıtım kitapçığımızı verelim)

He has two million followers on twitter, at least half of whom are clearly fake. (Twitter'de en az yarısı sahte olan 2 milyon takipçisi var.)

Relative clause içinde who - whose kullanımı / farkları


21 Ocak 2018 Pazar

İngilizcede ay isimleri nereden geliyor?

January: Bu ay ismini "Kapıların Tanrısı" da denen ve bir yüzü sağa ve bir yüzü sola bakan Roma tanrısı Janus'tan alıyor. Yılın ilk ayı olmasından dolayı hem geçmişe hem geleceğe dönük bir konumda olduğu düşünülerek bu isim verilmiş olabilir.

February: Kesin olmamakla birlikte Latincede bağışlanma, arınma anlamına gelen "Februare" kelimesinden geldiği düşünülüyor. Roma İmparatorluğu zamanında bu ayda bağışlanma-arınma temalı bir festival düzenleniyormuş.

March: Yine eski Roma'nın savaş tanrısı Mars'tan adını aldığı düşünülüyor. İlk Roma takviminde 10 ay vardı ve yılın ilk ayı Mart'tı. 304 günlük bu takvimin yanlış olduğu anlaşılınca sonradan Ocak ve Şubat ayları ekleniyor.

April: Bu ay, bahar çiçeklerinin açmasını temsil ettiğinden Latince'de açmak anlamına gelen aperire kelimesinden türeyen Aprilis'ten geldiği düşünülüyor. Eski takvime göre yılın ikinci ayı.

May: Bu ay ismini Merkür'ün annesi Tanrıça Maia'dan alıyor. Eski takvimde yılın üçüncü ayı.

June: Haziran ayı ismini Jübiter'in karısı Juno isimli tanrıçadan alıyor. Eski takvimden yılın dördüncü ayı.

July: 12 aylı takvim ünlü Roma kralı Julius Caesar zamanında yapıldığından, Latince beşinci anlamına gelen "Quintilis" değiştirilerek bu ayda doğan kralın anısına July ismini alıyor.

August: Temmuz ayı gibi bu ay da ismini bir Roma kralından alıyor. Eski takvimde altıncı anlamına gelen "Sextilis" değiştirilerek Augustus Caesar'ın ismini alıyor.

September: Bu ay ismini, eski takvimde yedinci ay olduğundan Latincede yedinci anlamına gelen "Septem" kelimesinden alıyor.

October: Yine Latince'de sekizinci anlamına gelen "Octo" kelimesi Kasım ayına ismini vermiş.

November: Kökeni Latince dokuzuncu anlamındaki "Novem" sözcüğü.

December: Kökeni Latince onuncu anlamındaki "Decem" kelimesi.



1 Ocak 2018 Pazartesi

Source: My dream

To all my academic friends: I dare you to use that footnot! (Tüm akademik arkadaşlarıma: Şu dipnotu kullanın bakalım!)
- This was once revealeted to me in a dream. (Bu bana bir zamanlar rüyamda gösterildi)

30 Aralık 2017 Cumartesi

Would have / Could have / Should have / kullanımı - örnekler

Would, should ve could modalları have ile kullanıldığında geçmişe (uzak veya yakın) atıfta bulunulur. Yapardım (yapacaktım), yapmalıydım, yapabilirdim gibi. Cümlede could/should/would have kalıbından sonraki fiilin 3. çekim hali kullanılır (past participle).

Örnek cümleler:

Would have

- The ambulance arrived just in time. If they arrived any later she would have died. (Ambulans tam zamanında yetişti. Biraz geç kalsalar ölürdü-ölecekti)

- I would have called you yeterday, but my phone wasn't working.
(Seni dün arardım -arayacaktım- ama telefonum çalışmıyordu)

  - If I had seen Kaan, I would have given him his book. (Kaanı görseydim, ona kitabını verirdim -verecektim-)

- Not a problem. You would have done the same for me. (Sorun değil. Aynısını sen de benim için yapardın)

If only I had studied harder. I would have passed the test. (Keşke daha sıkı çalışsaydım. Testi geçerdim)

 - We would have beaten Ukraine if Burak Yilmaz played. (Maçta Burak Yılmaz oynasaydı Ukrayna'yı yenerdik.)

  - I never would have expected to be watching a tennis match. But here we are (Bir tenis maçı izleyeceğimi hiç ummazdım-beklemezdim. Ama işte burdayız)

  - I would have pick you up from the office, but I ran out of gas. (Seni işyerinden alırdım-alacaktım- fakat benzinim bitti.)




Could have

  - It could have been nice if she had put those dress on. (Şu elbiseleri giyseydi hoş olabilirdi)

  - You could have done better on your exam, if you had studied. (Eğer çalışsaydın sınavda daha başarılı olabilirdin.)

  - We could have won if Selçuk was fit. (Selçuk formda olsa kazanabilirdik)


  - I could have died at that traffic accident. (O trafik kazasında ölebilirdim.


Should have

  - I should have told you these earlier. (Bunları sana daha önce söylemeliydim)

  - You should not have eaten more (Daha fazla yememeliydin)

  - If he didn't like their work, they should have sacked them. (Eğer yaptıkları işi beğenmediyse onları işten kovmalıydı)

  - You should have written to me. (Bana -mektup- yazmalıydın)

24 Aralık 2017 Pazar

All - Whole farkı / örnekler

We studied all day. (Bütün gün çalıştık)
We studied the whole day. (Bütün gün çalıştık) (Gün boyu çalıştık)

İki örnek birbirine çok benziyor ancak önemli bir fark var:
İlkinde bütün gün çalışıldığı ancak bu ders çalışma işinin kesintisiz olmadığını anlamalıyız. Çalıştık ancak arada bir mola verdik, dışarı çıktık, yemek yedik, vs.
İkincisinde gün boyu ders çalıştık, kesintisiz, başka bir işle uğramadan çalıştık anlamı çıkartılmalı.

Almost all tickets for all shows sold out in Ankara. (Ankara'daki gösteriler için biletlerin neredeyse hepsi satıldı.)
There was a baby in the bus. The baby cried the whole time. (Otobüste bir bebek vardı. Yolculuk boyunca ağladı-kesintisiz.)

Whole, bir zamanın, bir grubun, bir şeyin tamamı, bütünü, yüzde yüzü.
All, hepsi, tümü.

Not:
"the" her zaman "whole" sözcüğünden önce gelir. 'the whole' çoğul isimler için kullanılmaz. 'all' hem tekil hem çoğul isimler için kullanılabilen daha esnek bir seçenektir. 


11 Ekim 2017 Çarşamba

So - Neither / Aynı fikirde olmak anlamlarında kullanımı

"So" ve "neither" sözcüklerinin
Türkçe'de aynen, aynı fikirdeyim, bence de anlamlarındaki kullanımı. So olumlu cümlelerde , neither olumsuz cümlelerde.

- Mehmet didn't go to school. (Mehmet okula gitmedi)
- Neither did I. (Ben de)


- I was working when you call. (Aradığında çalışıyordum)
- So was I. (Ben de)


- I like music. (Müziği seviyorum)
- So do I. (Ben de)


- I won't work on Monday. (Pazartesi günü çalışmayacağım)
- Neither will I. (Ben de çalışmayacağım)


- Berna doesn't speak Russian and neither does Bülent. (Berna Rusça konuşamıyor ve Bülent de)


23 Eylül 2017 Cumartesi

May - Might farkı / Örnekler

May

1. Olasılık bildiren cümlelerde
- Have you seen my tammy? (Beremi gördün mü? -Bulamıyorum- )
- Do you think you may have dropped that in the car? (Onu arabada düşürmüş olabilir misin?)

- I think I may have broken my phone. (Telefonumu bozmuş olabilirim)


2. Bir soruyu daha nazik biçimde sorarken kullanılır. (Soru cümlelerinde can ve could modallarına göre cümleyi daha yumuşak ve nazik hale getirir.)

- May I have some time to think about it? (Bunu düşünmek için biraz zamanım var mı?)
- May I speak to Mr. Hüseyin? (Hüseyin Bey ile görüşebilir miyim? -telefonda- )



Might

1. Cümleye "may" gibi olasılık anlamı katar ancak, olasılık biraz daha zayıftır. Olma ihtimali daha az durumlar için.
- She might be coming to the my birthday party. (Doğum günü partime gelebilir -gelme ihtimali var-)

- Where are you going for your holiday? (Tatile nereye gidiyorsun?)
- I haven't decided yet. But I might go to Mersin. (Henüz karar vermedim ama Mersin'e gidebilirim)

- I don't feel well (Kendimi iyi hissetmiyorum)
- Do you think it might be something you have eaten? (Yediğin bir şey yüzünden olabilir mi?)


15 Eylül 2017 Cuma

"Believe" - "believe in" farkı

Believe, kelime anlamı inanmak, güvenmek.

Believe "in" edatını aldığında anlam biraz değişiyor.

Örnekler:

I believe you: Sana inanıyorum. Senin söylediklerinin (anlattığın olayın, hikayenin) doğru olduğuna, inanıyorum.
I believe in you: Sana inanıyorum. Senin bunu başaracağına inanıyorum. Senin bu potansiyelinin olduğunu biliyorum.

1 Haziran 2017 Perşembe

Wait - Await farkı, örnekler

Wait ve await fiilleri arasındaki en temel fark;
wait fiilinin kişiler ile birlikte, await fiilinin ise nesnelerle birlikte kullanılması.

Örnekler:

- I have been waiting for half an hour. (Yarım saattir bekliyorum). "I have been awating..." diyemeyiz.

- I'm awaiting the necessary documents. (Gerekli evrakları bekliyorum). Beklenen şey kişi değil nesne

- She is waiting for you. (Seni bekliyor). 

-She is awaiting your responce. (Cevabını bekliyor).