31 Ekim 2020 Cumartesi

Each / Every farkı

Each

Bir topluluğun veya bir listenin her bir ögesini belirtirken,


Every

Bir topluluğun veya listenin tamamından, genel olarak bahsederken. 


- Suheyla said "hello" to each of the guests attending the wedding. (Süheyla düğüne katılan her konuğa "merhaba" dedi) Her konuğa ayrı ayrı merhaba dedi.

- Suheyla said "hello" to every guest at the wedding. (Süheyla düğündeki herkese "merhaba" dedi.) Bu cümlede hepsine birden "merhaba" dediği anlaşılıyor.

- Thank you to each of my friend who believe in and support me. (Bana inanan ve destekleyen arkadaşlarımın her birine teşekkür ederim) Her arkadaşa ayrı ayrı teşekkür.

- I would like to thank every audience who watched my show. (Şovumu izleyen her seyirciye teşekkür etmek isterim) Bütün seyircilere topluca bir teşekkür söz konusu.


Each 

İki ve daha fazla şeyden söz ederken,


Every

Üç ve daha fazla şeyden söz ederken,


- Van cat has a different color on each eye.  (Van kedisi her biri farklı renkte gözlere sahiptir) 

- Van cat has a different color on every eye  İki göz olduğundan bu cümlede every kullanılamaz.

- The dog sniffed every wheel of the pickup.  (Köpek kamyonetin her tekerini kokladı)

- The dog sniffed each wheel of the pickup. (Köpek kamyonetin her tekerini kokladı)


Fotoğraf: Instagram @emrahmaturr




21 Ekim 2020 Çarşamba

its - it's farkı

it’s

“It is…” ve “It has…” yapısının kısaltılmış yazımıdır.

- It’s too late to be out. / It is too late to be out. (Dışarı çıkmak için çok geç)

- How it started, how it’s going. / How it started, how it is going. (Nasıl başladı, nasıl gidiyor)

- Pick up the phone! It’s been ringing for 10 minutes. /Pick up the phone! It has been ringing for 10 minutes
. (Telefonu aç. 10 dakikadır çalıyor)

its

İyelik sıfatıdır (possesive adjectives). İsimlerin önünde kullanılır: My pen, your key, his book, their cars, its client… gibi.


- This tv program drives its audience insane. (Bu tv programı izleyicilerini çıldırtıyor)

- Which company wants to lose its clients? (Hangi şirket müşterilerini kaybetmek ister!)

- Antalya is known for its wonderful beaches. (Antalya harika plajları ile bilinir)

10 Ekim 2020 Cumartesi

Lose - miss farkı / örnekler

Lose

Kaybetmek, kaçırmak, kaybolmak...

Lose – Lost - Lost


Nesneler için kullanılır: 

- I lost my case! (Çantamı kaybettim!)


Hayatını kaybeden kişi veya hayvanlardan bahsederken:

- Hayrettin lost his father today. (Hayrettin bugün babasını kaybetti) Babası hayatını kaybetti.


Spor karşılaşmalarının sonuçlarından bahsederken:

- M.Carlsen has not lost a single classical chess game in 800 days. (Carlsen 800 gündür satranç maçı kaybetmedi)


Bir şeyden veya histen mahrum kalındığında:

- I’ve lost all motivation for online school. (Online okulda tüm motivasyonumu kaybettim)



Miss

Kaçırmak, eksik olmak, özlemek...

Miss – Missed - Missed


Toplu taşıma araçlarının kaçırılması:

- I missed the 16:00 bus. (4 otobüsünü kaçırdım)


Bir aktivite veya fırsatın kaçırılması:

- The concert is tomorrow. Don't miss this fascinating vocal and great melodic harmonies. (Konser yarın. Bu büyüleyici vokali ve harika melodileri kaçırmayın)


Özlemek anlamında: 

- I missed talking about him (Onun hakkında konuşmayı özledim)



4 Ekim 2020 Pazar

Rise / Raise farkı - Örnekler

Anlamları aşağıda yazılı olan fiillerden ‘rise’ geçişsiz (intransitive), ‘raise’ ise geçişli (transitive) fiildir. ‘Transitive’ler nesne (objective) alabilen fiillerdir. Yani, bu ikisinden yalnızca raise fiiline neyi? veya kimi? sorularını sorduğumuzda yanıt alabiliriz. Bak: Transitive – Intransitive nedir?


Rise:

Yükselmek, yukarı kalkmak, doğmak, artmak…

Fiil çekimi: Rise - Rose - Risen

- I hope coronavirus cases will not rise in the days ahead. (Umarım önümüzdeki günlerde koronavirus vakaları artmaz)
Subject: Coronavirus cases, verb: rise, object: YOK

- The sun rises in spite of everything. (Her şeye rağmen güneş -hep- doğar)
Subject: The sun, verb: rise, object: YOK 

- Students have risen from their chairs. (Öğrenciler sandalyelerinden kalktılar/doğruldular)
Subject: Students, verb: risen, object: YOK

- Electricity prices have risen. (Elektrik fiyatları arttı/yükseldi)
Subject: electricity prices, verb: risen, object: YOK

Raise:

Yükseltmek, ayağa kaldırmak, büyütmek, artırmak…

Fiil çekimi: Raise – Raised – Raised

- If you have a question raise your hand. (Bir sorunuz varsa elinizi kaldırın)
Subject: you, verb: raise, object: your hand


- She has raised the issue herself. (Sorunu kendisi büyüttü)
Subject: she, verb: raised, object: issue

- I’m strong because a strong woman raised me. (Güçlüyüm, çünkü beni güçlü bir kadın büyüttü/yetiştirdi)
Subject: I, verb: raised, object: me