28 Nisan 2022 Perşembe

İngilizcede Son Çare Olarak

- I sold some of my belongings for food money last year as a last resort.
(Geçen yıl bazı eşyalarımı yiyecek parası için son çare olarak satmıştım)

- They used surgery as a last resort because my dog didn’t improve.
(Köpeğim iyileşmediği için son çare olarak ameliyat seçeneğini kulladılar)

- As a last resort, I will have to find someone to fix my camera.
(Son çare olarak kameramı onarması için birini bulmam gerekecek)

- This option must only be used as a last resort. (Bu seçenek son çare olarak kullanılmalı)

- When a rat is cornered it might decide to attack as a last resort.
(Bir fare köşeye sıkıştığında son çare olarak saldırmaya karar verebilir)

- We could have asked him for some money as a last resort.
(Son seçenek olarak ondan biraz para isteyebilirdik)

As a last resort:

Yapacak başka bir şey kalmadığında, son seçenek olarak...

ingilizce deyimler

26 Nisan 2022 Salı

Alright mı? All right mı?


Sağlık durumunda bir terslik olup olmadığını sorarken:

- Hey! Are you all right?
(Hey! iyi misin?) 
- Hey! Are you alright? (Hey! iyi misin?) 

Birisinin içini rahatlatmak için, güvence vermeye çalışırken:

- Everything is going to be alright. Don’t worry.
(Her şey iyi olacak. Endişelenme) Sorun çıkmayacak.



Bir şeyin tatmin edici veya uygun olup olmadığını sorarken:

- It’s the first time I’ve coocked this bread. Does it taste all right?

(Bu ekmeği ilk kez pişiriyorum. Tadı iyi mi?) Tadı nasıl? Olması gerektiği gibi mi?

- What do you think about my new hat? Be honest please. Does it look alright on me?
(Yeni şapkam hakkında ne düşünüyorsun? Dürüst ol lütfen. Benim üzerimde iyi duruyor mu?)


İzin isterken:

- Excuse me. Is this yours? Is it all right if I take your newspaper?
 (Afedersiniz, Bu sizin mi? Gazetenizi alabilirim değil mi?)

İfadeye heyecan ve canlılık katmak için ünlem olarak:
- Alright! Let's get a win tonight! (Pekala! Haydi bu gece bir galibiyet alalım!)


Gönülsüz Evet /onay:
-You have to study harder for the exams. (Sınavlara daha sıkı çalışman gerekiyor)
- Alright


Alright ve All right aynı şeydir. Yukarıdaki cümlelerde birbirlerinin yerine kullanılabilirdi.

Ancak;

Alright > informal (günlük dilde kullanılan)

All right > formal (dil bilgisi kurallarına uygun)  


Bir de, yukarıdaki örneklerin bağlamından tamamen uzak, telif haklarıyla ilgili “Tüm Hakları Saklıdır” anlamında kalıp bir ifade vardır: All Rights Reserved 

22 Nisan 2022 Cuma

I don't mind - I don't care farkı

- Would you like orange juice or ayran?
(Portakal suyu mu, ayran mı içersin?)

- Would you rather watch a film or the news?
(Haberleri mi yoksa bir film izlemeyi mi tercih edersin?)


Yukarıdaki örneklerde olduğu gibi 2 seçeneğin sunulduğu sorularda, bazen bir tercihte bulunmayıp "fark etmez, benim için ikisi de uygun" gibi bir cevap vermek gerektiğinde;

- I don't mind

- I don't care

- It dosen’t matter

Bu 3 ifade benzer olsa da, söyleyiş şekli, tonu ve bulunulan ülkeye göre anlam değişebilir, yani söyleyenin niyeti ve dinleyenin algıladığı farklı olabilir. Bu tür sorularda tercih belirtirken:

İngiliz İngilizcesine göre;
 I don’t mind: fark etmez, itiraz etmem
 I don't care: ilgilenmiyorum veya umurumda değil

Amerika veya Kanada'da ise;
 I don’t care: "fark etmez", "bana hepsi uyar" ifadelerine karşılık geliyor.


"It dosen’t matter" ifadesi "önemi yok", "fark etmez" anlamlarına geliyor ancak yumuşatmak için yardımcı sözcüklerle bazı eklemeler yapılabilir. Örn. "It dosen’t really matter for me" (Gerçekten benim için fark etmez).

Genel olarak, böyle durumlarda "I don't mind" ifadesinin daha yumuşak ve nazik bir karşılık olduğu söylenebilir.    


- Do you mind if I open the window?
(Pencereyi açmamda sizin bir sakınca var mı?) Pencereyi açarsam sorun olur mu?

- No, I don’t mind.
(Hayır, sakıncası yok)

Yukarıdaki örnekte olduğu gibi bir şey için izin/onay isteniyorsa.

Burada cevap olarak "I don’t care" verilirse, kabaca "ilgilenmiyorum" veya  "umursamıyorum" gibi anlamlar çıkarılabilir.



-Would you mind filling this survey out for a research.
(Bir araştırma için bu anketi için doldurmanda bir sakınca var mı?)

- Sorry, I’m very busy now (Üzgünüm çok meşgulum) 

- Sure (tabii)

19 Nisan 2022 Salı

ingilizce - Kusura Bakmayın

- I have just to clean the screen, dont't mind me. (Hemen ekranı temizlemem lazım, kusura bakmayın)

- Please don't mind me. I'm just sharing my thoughts. (Lütfen kusura bakmayın, sadece düşüncelerimi paylaşıyorum)

- I will be back to work tomorrow. Looking forward to seeing everyone in there! Don't mind me if I cry.
(Yarın işe dönüyorum. Oradaki herkesi görmek için sabırsızlanıyorum. Ağlarsam kusuruma bakmayın)

- Sorry, please don’t mind me. I have to eat this roll while walking to the car. I haven't eaten anything all day.
 (Özür dilerim, lütfen bana aldırmayın. Arabaya yürürken şu dürümü yemeliyim. Tüm gün ağzıma bir şey sürmedim)

- If you don’t mind me asking? What happened? (Sormamda sakınca yoksa? Ne oldu?)
Bu soru kalıbı şeklinde, ‘sormamda sakınca yoksa’ anlamında da sıkça kullanılır.

Don't mind me:

Kusuruma bakmayın, bana aldırmayın/görmezden gelin, işinizi bölmüş olmayayım, siz bana bakmayın  gibi anlamları olan bir ifade.


Bana aldırmayın sadece masadan düşecek bir şeyler için bekliyorum.
Bana aldırmayın, sadece masadan bir şey düşerse diye bekliyorum.

13 Nisan 2022 Çarşamba

İngilizcede Arı kovanı gibi

- Our street is always a hive of activity. (Sokağımız her zaman arı kovanı gibidir)

- Ulus was a hive of activity last week. People were shopping or just browsing. (Ulus dün arı kovanı gibiydi. İnsanlar alışveriş yapıyor ya da sadece geziniyordu)

- This workplace might look like an unassuming room now, but it used to be a hive of activity. (Bu dükkan şimdi mütevazı bir oda gibi görünebilir ama eskiden arı kovanı gibiydi)

 A hive of activity:

Bir yerin çok meşgul veya çok hareketli görünüşünü, yoğunluğunu vurgulamak için kullanılan deyim. Türkçedeki 'Arı kovanı gibi' deyimine benzer.

ingilizce deyimler

7 Nisan 2022 Perşembe

have been learning - have learnt

Present Perfect Continuous / Progressive

Geçmişte başlamış ve hala sürmekte olan eylemler / olaylar ifade edilirken…

Subject + have/has + been + Verb(ing)


- We have been working here since 2005. (2005 yılından beri burada çalışıyoruz)

- The price of oil has been rising steadily the last several months.
(Petrol fiyatları son birkaç aydır istikrarlı bir şekilde yükseliyor)

- It has been raining for hours. (Saatlerdir yağmur yağıyor)

- Africans have been walking across the continent for thousands of years. (Afrikalılar binlerce yıldır kıtada yürüyorlar)

- How long have you been waiting for me? (Beni ne kadar zamandır bekliyorsun?)

- She hasn’t been saving money. (O para biriktirmiyor)



Present Perfect Tense ile Present Perfect Continuous farkı

Present Perfect geçmişte başlayıp bugünü etkileyen,

Present Perfect Continuous geçmişte başlayıp bugünü etkileyen ve hâlâ devam eden fiilleri ifade eden zamandır.

Present Perfect ile asıl vurgulanan eylem veya olayın kendisi iken,

Present Perfect Continuous ile vurgu yapılan öncelikle süreçtir. Eylem veya olay şu kadar zamandır sürmektedir. Bu yüzden for, since gibi zaman zarfları kullanılır.

- I have been learning English idioms for three years. (Üç yıldır İngilizce deyimleri öğreniyorum)

- I have learnt English idioms. (İngilizce deyimleri öğrendim)

Present Perfect Continuous geçmişte başlayıp bugünü hala devam eden zamandır denmişti ancak bazı istisnaları vardır.

- I have been calling you for hours. (Saatlerdir seni arıyorum)
Örnekte telefonla aranan kişiye ulaşılsa bile ifadeye bir sitem havası katmak için bu yapı kullanılabilir. Ne kadar uzun zamandır ulaşılmaya çalıştığı vurgulanır.


Bütün perfect continuous zamanlarda 'been' yardımcı fiili bulunur. (Present perfect continuous, past perfect continuous, future perfect continuous)

Bütün continuous zamanlarda olduğu gibi Present Perfect Continuous ile durum fiilleri (stative verbs) kullanılmaz.
Örn: like, love, know, understand...

Yanlış bir cümle olacak 'I have been knowing...' yerine, Present Perfect zamanlı 'I have known...' kullanılır.

4 Nisan 2022 Pazartesi

İngilizcede dilini mi yuttun?

- Whats’s your problem? Cat got you tongue? (Sorunun ne? Dilini mi yuttun?)

- Say something please! Cat got you tongue? (Lütfen bir şey söyle, dilini mi yuttun)

- What’s the matter? Cat got you tongue? (Neyin var, dilini mi yuttun?)

Cat got your tongue?

Birisinin belirgin bir şekilde ve özellikle sessiz kaldığı durumlarda kullanılan, Türkçedeki "Dilini mi yuttun?" deyiminin karşılığı…

Birebir Türkçe karşılığı "Kedi dilini mi kaptı-götürdü?" olduğu halde, deyim veya atasözlerinin doğası gereği burada kastedilen “Neden konuşmuyorsun?” ifadesidir.

Bazen alay etmek için de kullanılır.

- Hey! Cat got you tongue? Have you seen the latest news? I said that the picture was photomontage. (Hey! dilini mi yuttun? Son haberleri gördün mü? Resmin fotomontaj olduğunu söylemiştim)