26 Kasım 2018 Pazartesi

Also - as well farkı / örnek cümleler

Ayrıca, ... de, ... da, ilaveten, yanı sıra anlamlarına gelen 'also' ve 'as well' kullanımları ve farkları:

'Also' daha çok yazım dilinde tercih edilir. Teklifsiz konuşmada, günlük dilde daha az yaygındır. Cümlelerin başında veya ortasında bulunabilir, yani vurgulanmak istenen ifadenin hemen öncesinde.

- I work very hard but I also go to the folklore every week. (Çok sıkı çalışıyorum ama aynı zamanda hafta sonları halk oyunlarına da katılırım.)
- She‘s also the most energetic teacher in the school. (O aynı zamanda okuldaki en faal öğretmendir)


'As well' özellikle konuşma dilinde tercih edilir. Cümlenin başında bulunmaz, genede cümle sonundadır. İngiliz İngilizcesinde daha yaygın kullanılır.

- Ahmet's brother will be joining us as well. (Ahmet'in kardeşi de bize katılacak)
- Coach taken full responsibility of its failure as well. (Antrenör başarısızlığın tüm sorumluluğunu da üzerine aldı)

16 Kasım 2018 Cuma

"If you could" yapısı ve örnek cümleler

If you could...

1- Varsayım cümlelerinde kullanılır. 
Bu kalıpla bir soru sorulduğunda "eğer yapabiliyor olsaydınız...", "mümkün olsaydı..."

- If you could go anywhere in Africa, where would you go? (Afrika'nın herhangi bir yerine gidebilseydin neresine giderdin?)

- If you could change body, what do you want to do? (Vücudunu değiştirebilsen, ne yapmak isterdin)

- If you could travel back in time, where and when would you go? (Eğer zamanda yolculuk yapabilseydin, nereye ve ne zaman giderdin?)

Şartlı (conditional sentence) ifade olduğundan, ilk cümlecik ile ikinci cümlecik yer değiştirebilir ancak araya virgül konmaz.

- Where and when would you go if you could travel back in time?


2- Rica cümlelerinde. Bu yapı kullanıldığında istek daha kibarcadır.

- It would be great if you could finish this report by Friday. (Bu raporu cuma gününe kadar bitirebilirsen harika olur)

If you could close the window, I would really appreciate it. (Pencereyi kapatabilirsen gerçekten çok memnun olurdum)

Would have / Could have / Should have / kullanımı - örnekler

12 Kasım 2018 Pazartesi

Less - Fever farkı / örnek cümleler

More sıfatının tam tersi olan bu iki sözcük de "daha az" anlamına gelmesine rağmen her cümlede birbirlerinin yerine kullanılmaz.

Fewer, sayılabilen (countable) isimlerle birlikte, less sayılamayan (uncountable) isimlerle birlikte kullanılır.

Örnekler:

Fewer:
- Fahrettin got 350 fewer votes than Sefer. (Fahrettin Sefer'den 350 oy daha az aldı)
- In hundred words or fewer, write a story about Ankara. (Ankara'yı 100 veya daha az sözcükle anlatan bir hikaye yazın)
· There are fewer people at the meeting than I expected. (Toplantıda umduğumdan daha az insan var.)

Less:
- I make less money than my wife. (Karımdan daha az para kazanıyorum)
- According to the research, we are less optimistic than our parents. (Bir araştırmaya göre ebeveynlerimizden daha az iyimseriz.)
- There is less privacy today because of Instagram, facebook, etc.. (Günümüzde Instagram, Facebook vb yüzünden daha az mahremiyetimiz var)

6 Kasım 2018 Salı

Problem - issue farkı

Problem:
Sorun, mesele. Daha genel. Her durumda kullanılabilir.

- We have a big problem. (Büyük bir problemimiz var) 

 - There was a problem with the printer this morning.
(Bu sabah yazıcıyla ilgili bir sorun vardı)

Issue:
Sorun, mesele anlamında olmasına rağmen daha az olumsuz anlamdadır. Siyasette, iş dünyasında ve sağlık sektöründe tercih edilir. “Issue” daha diplomatik bir dil kullanılırken tercih edilir.

- Mental illness is a real issue that needs to be solved.
(Ruh sağlığı çözülmesi gereken gerçek bir sorundur)

- I've never had an issue with my body and weight. (Vücudumla ve kilomla ilgili hiç sorumum olmamıştı)

- Sarkık Tırık, director general of XYZD Foundation, said the fundamental issue was consumption.
(XYZD Vakfı başkanı Sarkık Tırık, temel sorunun tüketim olduğunu söyledi)


"Issue" sözcüğünün diğer anlamları / kullanımları:

Konu başlığı, madde, husus anlamlarında kullanılır. 
- The issue of this week: Geometry. (Bu haftaki konumuz: Geometri)
- This has been the best article that I've read about this issue.
(Bu konu hakkında okuduğum en iyi makale bu)

Dergi ve gazete yayımcılığında sayı, baskı anlamlarında kullanılır.
- December issue (Aralık sayısı)


2 Kasım 2018 Cuma

İngilizcede yağmurla ilgili ifadeler.


What is the weather like? (Hava nasıl?) Burada what yerine how kullanılmaz.

Is it still raining out? (Hala yağmur yağıyor mu?)

It’s raining. (Yağmur yağıyor)

It’s drizzling. (Çiseliyor)

It’s spitting. (Atıştırıyor) Yağmurun yağdığı çok az hissediliyor anlamında.

It’s pouring. (Dökülüyor) Bardaktan boşanırcasına yağıyor anlamında.

It’s going to rain. (Yağmur yağacak) Gelecek zamanlı hava durumu cümlelerinde yalnızca “going to” kullanılır, “will” kullanılmaz.

It’s going to be a wet and windy day (Yağmurlu ve rüzgarlı bir gün olacak) Islak anlamındaki wet bazen yağmurlu anlamında kullanılır.

It’s been raining non-stop for two days. (İki gündür aralıksız yağıyor)

I was caught in a downpour. (Yağmura yakalandım). Downpour: Beklenmeyen, ani yağmur.

We were out in the rain for hours. Our clothes are soaking! (Saatlerce yağmurda kaldık, elbiselerimiz sırılsıklam oldu)

31 Ekim 2018 Çarşamba

Komik çeviri hataları

"Business machine can get out" tam olarak "İş makinası çıkabilir" anlamına gelmiyor.
 Doğrusu belki şu olabilirdi. 

26 Ekim 2018 Cuma

Between - Among farkı / Örnek cümleler

Between ve Among kabaca "arasında" anlamındadır ancak kullanım yerleri farklıdır.

Between 2 nesne, kişi ya da durum arasını ifade ederken,
Among 3 veya daha fazla nesne ya da kişi arasını ifade ederken. Yani bir topluluk arasından bahsidilirken.

Örnekler:

- There are a little differences between Turkish and Azerbaijanese. (Azerice ve Türkçe arasında çok az fark vardır)

- The money was split between Semra and Sinem.
(Para Semra ve Sinem arasında bölüşüldü)

- I'm going to let you in on a little secret. Now be sure not to tell anyone. This is just between you and me. (Sana küçük bir sır vereceğim. Kimseye söylemediğime emin olabilirsin. Sadece seninle benim aramda) Burada “me” yerine “I” kullanılamaz.

- We have a liar among us. (Aramızda bir yalancı var)

- A child is playing among trees. (Bir çocuk ağaçların arasında oynuyor)

- Among the boks, I found an old banknote. (Kitapların arasında eski bir para buldum)


Between diğer kullanımlar:

Konum veya özel bir noktadan bahsederken between kullanılır.

- Turkey is located between Iran, Suriye, Bulgaria, Greece, Azerbaijan and Georgia. (Türkiye İran, Suriye, Bulgaristan, Yunanistan, Azerbaycan ve Gürcistan ülkeleri arasındadır- arasında konumlanmıştır..

Farklardan bahsederken (differences) between kullanılır.

- What are the differences between ethnicity, nationality and folk? (Irk, millet ve halk arasında ne farklar vardır?)

Kişisel tercihlerden, ilişkilerden bahsedilirken between kullanılır.
- I have to choose between Hacettepe, Bilkent or Gazi University for educition. (Yüksek öğrenim için Hacette, Bilkent ya fa Gazi Üniversitesinden birini seçmem gerekiyor)


Among diğer kullanımlar:


Bir kitle veya grup arasında, arasından bahsedilirken, onlardan biri anlamında.

- I have to choose among universities in Turkey. (Türkiye’den bir Üniversite seçmem gerekiyor)
- The tips were distributed among the workers. (Bahşişler çalışanlar arasında dağıtıldı, paylaşıldı.)
- Among the first to admit was my brother. (İlk itiraf edenler arasında kardeşim de vardı)



17 Ekim 2018 Çarşamba

Would kullanımları / örnek cümleler


Would yardımcı fiilinin (modal) ingilizcedeki tüm kullanımları.

Nazikçe istekte bulunurken, ya da bir teklifi kabul ederken.
 I would like to drink some wine. (Biraz şarap içmek isterim –içebilirim-)
 I’d like some dessert, please? (Biraz tatlı alabilirim)

Teklif sorularını daha nazik şekilde sormak için.
Would you like a piece of cake? (Bir parça kek ister miydin?)
Would yo like someting to eat? (Bir şeyler yemek ister miydin- ister misin?)
Would you like to have lunch with me? (Öğle yemeğine beraber çıkmak ister misin?)
Would you like to come to Mogan Lake tomorrow? (Yarın Mogan Gölüne gelir miydin?)

Soru cümlelerinde would.
What would you like to do now? (Şimdi ne yapmak -istersin- isterdin?)
 Where would you like to go today? (Bugün nereye gitmek istersin?)
How would Selin react? (Selin nasıl tepki verirdi?)
Who would win in a game of golf? Rıdvan Dilmen or Metin Tekin? (Bir golf oyununda kim kazanırdı? Rılvan Dilmen mi, Metin mi?)
When would these people wake up? (Bu insanlar ne zaman -uyanacak-uyanırlar?) Gözleri açılacak anlamında.

Hayali veya varsayıma dayalı bir durumdan bahseden şartlı cümlelerde.
If I won the lottery , I would buy a big house. (Eğer piyangoyu kazansaydım büyük bir ev alırdım.)
 If I were you, I would  look for another job. (Senin yerinde olsam başka bir işe bakardım)
If I had a million liras, I would give some of it to TEMA. (Eğer milyon liralarım olsaydı birazını TEMA Vakfına verirdim)

Geçmişteki bir olayla ilgili yorum yaparken, bir pişmanlığı dile getirirken. Would + have + V3 kalıbında kullanılır.
 If you had studied harder, you would have passed the exam. (Eğer daha sıkı çalışsaydın sınavı geçerdin)
If I had arrived on time, I wouldn’t  gotten fired. (Eğer zamanında  varabilseydim, işten kovulmazdım)
Kerem would have gone shopping, but he forgot his wallet. (Kerem alışverişe gidecekti fakat cündanını unuttu)
It would have been nice to meet her.  (Onunla tanışmak hoş olurdu -olacaktı-)

Geçmişte yapılan düzenli  (tekrarlayan) bir eylemden bahsedilirken.
 At one time my daddy would polish his shoes every day. (Zamanında  babam ayakkabılarını her gün  parlatırdı)
 Every year we would go to Didim for holiday. (Her yıl tatil için Didim’e giderdik)

Tercihlerimizden  ve önceliklerimizden bahsederken. Rather veya sooner ile birlikte kullanılır.
I would rather drink tea than coffee in the mornings (Sabahları çay içmeyi kahve içmeye tercih ederim)
Would you rather have 2 close friends or 2,000 facebook friends? (2 yakın arkadaş mı, 2bin facebook arkadaşı mı tercih ederdiniz?
I would rather be alone than have a relationship with a talkative. (Yalnız başına olmayı geveze bir arkadaşımın olmasına tercih ederim)

Önceden  planlanan  veya niyetlenilen eylemleri ifade ederken.
We said we would come. (Geleceğimizi söylemiştik)
She said she would clean the garden. But it's still messy.  (Bahçeyi temizleyeceğini söylemişti ama bahçe hâlâ dağınık durumda)
I said I would repair the cabinets but I forgot. (Dolapları tamir edeceğimi söylemiştim ama unuttum)

Should kullanımı - örnek cümleler

,
Would have / Could have / Should have / kullanımı - örnekler

8 Ekim 2018 Pazartesi

Grow - Grow up farkı / Örnek cümleler

“I grew up in hotels. Obviously, you know, because my parents are actors. So, I was always on location and we were always in hotels.” Dakota Johnson
(Otellerde büyüdüm. Biliyorsun, çünkü annem ve babam aktör. Hep film setlerindeydim ve her zaman otellerdeydik.)

Grow: Büyümek, uzamak, yetişmek, büyütmek.  Bitki, saç, sakal, boy uzamasından, büyümesinden, şehirlerin büyüyüp gelişmesinden bahsederken grow kullanılır.
Grow up: Büyümek, yetişmek. İnsanların çocukluktan yetişkinliğe geçişinden bahsederken grow up kullanılır. Grow up bulunan cümlelerde nesne bulunmaz. 


- I will learn how to grow my own beans. (Kendi fasulyemi nasıl yetiştirebileceğimi öğreneceğim)
- My son grew seven centimeters this year. (Oğlum bu yıl yedi santimetre uzadı-büyüdü)
- The ivy grew in the garden. (Bahçedeki sarmaşık büyüdü.)
- Duru is 10 months old today. She has grown two teeth. (Duru 10 aylık oldu. İki dişi çıktı-büyüdü)
- When my daughter grows up, she wants to be a lawyer. (Kızım büyüğünde bir avukat olmak istiyor.)
- I grew up in Ankara but I live in İzmir. (Ankara'da büyüdüm, şu an İzmir'de yaşıyorum.) Çocukluğu Ankara'da geçmiş.
- We have grown up listening to stories of  Dede Korkut. (Biz Dede Korkut hikayeleri dinleyerek büyüdük.)

Fiil çekimi: Grow - grew - grown.

5 Ekim 2018 Cuma

So - Such farkı / Örnek cümleler

Bu iki sözcük sıfat, zarf veya isimleri vurgulamak için kullanıldığında:

So sıfat (adjective) ve zarf (adverb) ile birlikte kullanılmalıdır.
Such isimler (noun) ile birlikte kullanılmaldır.

Örnekler:

- He look so tired. (Çok yorgun görünüyor) tired sıfat 
- Mehmet ran so quickly. (Mehmet çok çabuk koştu) quickly zarf
- Çorum is such a beautiful city. (Çorum ne kadar güzel bir şehir) beautiful city isim
- Zeynep speaks so slowly. (Zeynep çok yavaşça konuşur)
- That bazaar is so expensive. (O pazar çok pahalı)
- It's such an expensive bazaar. (Ne pahalı bir pazar)

- It was such a nice day. (Çok güzel bir gündü)
- This day was so nice. (Gün çok güzeldi)

- She so fat. (Çok şişman kadın)
- She is such a fat woman. ("Ne şişman kadın" veya "Ne kadar da şişman bir kadın")

- They are so generous. (Çok cömertler)
- They are such generous people. (Ne cömert insanlar)

- It's been so long since we last met. (Son görüşmemizden beri uzun zaman geçti)
- It's been such a long time since we last met. (Son görüşmemizden beri ne uzun zaman geçti)