17 Ekim 2018 Çarşamba

Would kullanımları / örnek cümleler


Would yardımcı fiilinin (modal) ingilizcedeki tüm kullanımları.

Nazikçe istekte bulunurken, ya da bir teklifi kabul ederken.
 I would like to drink some wine. (Biraz şarap içmek isterim –içebilirim-)
 I’d like some dessert, please? (Biraz tatlı alabilirim)

Teklif sorularını daha nazik şekilde sormak için.
Would you like a piece of cake? (Bir parça kek ister miydin?)
Would yo like someting to eat? (Bir şeyler yemek ister miydin- ister misin?)
Would you like to have lunch with me? (Öğle yemeğine beraber çıkmak ister misin?)
Would you like to come to Mogan Lake tomorrow? (Yarın Mogan Gölüne gelir miydin?)

Soru cümlelerinde would.
What would you like to do now? (Şimdi ne yapmak -istersin- isterdin?)
 Where would you like to go today? (Bugün nereye gitmek istersin?)
How would Selin react? (Selin nasıl tepki verirdi?)
Who would win in a game of golf? Rıdvan Dilmen or Metin Tekin? (Bir golf oyununda kim kazanırdı? Rılvan Dilmen mi, Metin mi?)
When would these people wake up? (Bu insanlar ne zaman -uyanacak-uyanırlar?) Gözleri açılacak anlamında.

Hayali veya varsayıma dayalı bir durumdan bahseden şartlı cümlelerde.
If I won the lottery , I would buy a big house. (Eğer piyangoyu kazansaydım büyük bir ev alırdım.)
 If I were you, I would  look for another job. (Senin yerinde olsam başka bir işe bakardım)
If I had a million liras, I would give some of it to TEMA. (Eğer milyon liralarım olsaydı birazını TEMA Vakfına verirdim)

Geçmişteki bir olayla ilgili yorum yaparken, bir pişmanlığı dile getirirken. Would + have + V3 kalıbında kullanılır.
 If you had studied harder, you would have passed the exam. (Eğer daha sıkı çalışsaydın sınavı geçerdin)
If I had arrived on time, I wouldn’t  gotten fired. (Eğer zamanında  varabilseydim, işten kovulmazdım)
Kerem would have gone shopping, but he forgot his wallet. (Kerem alışverişe gidecekti fakat cündanını unuttu)
It would have been nice to meet her.  (Onunla tanışmak hoş olurdu -olacaktı-)

Geçmişte yapılan düzenli  (tekrarlayan) bir eylemden bahsedilirken.
 At one time my daddy would polish his shoes every day. (Zamanında  babam ayakkabılarını her gün  parlatırdı)
 Every year we would go to Didim for holiday. (Her yıl tatil için Didim’e giderdik)

Tercihlerimizden  ve önceliklerimizden bahsederken. Rather veya sooner ile birlikte kullanılır.
I would rather drink tea than coffee in the mornings (Sabahları çay içmeyi kahve içmeye tercih ederim)
Would you rather have 2 close friends or 2,000 facebook friends? (2 yakın arkadaş mı, 2bin facebook arkadaşı mı tercih ederdiniz?
I would rather be alone than have a relationship with a talkative. (Yalnız başına olmayı geveze bir arkadaşımın olmasına tercih ederim)

Önceden  planlanan  veya niyetlenilen eylemleri ifade ederken.
We said we would come. (Geleceğimizi söylemiştik)
She said she would clean the garden. But it's still messy.  (Bahçeyi temizleyeceğini söylemişti ama bahçe hâlâ dağınık durumda)
I said I would repair the cabinets but I forgot. (Dolapları tamir edeceğimi söylemiştim ama unuttum)

Should kullanımı - örnek cümleler

,
Would have / Could have / Should have / kullanımı - örnekler

8 Ekim 2018 Pazartesi

Grow - Grow up farkı / Örnek cümleler

“I grew up in hotels. Obviously, you know, because my parents are actors. So, I was always on location and we were always in hotels.” Dakota Johnson
(Otellerde büyüdüm. Biliyorsun, çünkü annem ve babam aktör. Hep film setlerindeydim ve her zaman otellerdeydik.)

Grow: Büyümek, uzamak, yetişmek, büyütmek.  Bitki, saç, sakal, boy uzamasından, büyümesinden, şehirlerin büyüyüp gelişmesinden bahsederken grow kullanılır.
Grow up: Büyümek, yetişmek. İnsanların çocukluktan yetişkinliğe geçişinden bahsederken grow up kullanılır. Grow up bulunan cümlelerde nesne bulunmaz. 


- I will learn how to grow my own beans. (Kendi fasulyemi nasıl yetiştirebileceğimi öğreneceğim)
- My son grew seven centimeters this year. (Oğlum bu yıl yedi santimetre uzadı-büyüdü)
- The ivy grew in the garden. (Bahçedeki sarmaşık büyüdü.)
- Duru is 10 months old today. She has grown two teeth. (Duru 10 aylık oldu. İki dişi çıktı-büyüdü)
- When my daughter grows up, she wants to be a lawyer. (Kızım büyüğünde bir avukat olmak istiyor.)
- I grew up in Ankara but I live in İzmir. (Ankara'da büyüdüm, şu an İzmir'de yaşıyorum.) Çocukluğu Ankara'da geçmiş.
- We have grown up listening to stories of  Dede Korkut. (Biz Dede Korkut hikayeleri dinleyerek büyüdük.)

Fiil çekimi: Grow - grew - grown.

5 Ekim 2018 Cuma

So - Such farkı / Örnek cümleler

Bu iki sözcük sıfat, zarf veya isimleri vurgulamak için kullanıldığında:

So sıfat (adjective) ve zarf (adverb) ile birlikte kullanılmalıdır.
Such isimler (noun) ile birlikte kullanılmaldır.

Örnekler:

- He look so tired. (Çok yorgun görünüyor) tired sıfat 
- Mehmet ran so quickly. (Mehmet çok çabuk koştu) quickly zarf
- Çorum is such a beautiful city. (Çorum ne kadar güzel bir şehir) beautiful city isim
- Zeynep speaks so slowly. (Zeynep çok yavaşça konuşur)
- That bazaar is so expensive. (O pazar çok pahalı)
- It's such an expensive bazaar. (Ne pahalı bir pazar)

- It was such a nice day. (Çok güzel bir gündü)
- This day was so nice. (Gün çok güzeldi)

- She so fat. (Çok şişman kadın)
- She is such a fat woman. ("Ne şişman kadın" veya "Ne kadar da şişman bir kadın")

- They are so generous. (Çok cömertler)
- They are such generous people. (Ne cömert insanlar)

- It's been so long since we last met. (Son görüşmemizden beri uzun zaman geçti)
- It's been such a long time since we last met. (Son görüşmemizden beri ne uzun zaman geçti)


27 Eylül 2018 Perşembe

House - home farkı

Home, yaşadığımız yerdir. Bu bir apartman dairesi de olabilir, bir villa da olabilir, çadır olabilir. Evimiz.
- I'm home. (Evdeyim)
- Home sweet home (Evim evim güzel evim)


House, bir yapıyı işaret eder. Bir yapı türüdür. Genellikle bir ya da iki katlı müstakil binalar için kullanılır.
- What is the price of this house? (Bu evin fiyatı nedir?)


"On the house" genellikle kafe veya lokantalarda kullanılan bir deyim. Bedava yiyecek veya içecekleri belirtirken kullanılır.
- How much is this?
- It's on the house. (O ücretsiz- müessesemizden-)

24 Eylül 2018 Pazartesi

Which witch?

- Süpürgenizi çalan hangisiydi? ("Süpürgenizi cadı 1 çaldı?" anlıyor)
- Hayır, cadı ikiydi.

Telaffuzları birbirine çok yakın olan which (hangi) ve witch (cadı) kelimeleri kullanılmış :)

13 Eylül 2018 Perşembe

"All the way" ifadesinin anlamları

"All the way" ifedesi bir kaç farklı anlama geliyor.

1. Tamamen, yüzde yüz.

- I support all the way. (Seni tamamen destekliyorum. Sana katılılıyorum)
- God is with you all the way. (Tanrı -hep-tamamen seninle)
- We're with you all the way. (Tamamen sizinleyiz, size katılıyoruz)

2. Birlikte yatmak, sex yapmak.
-They went all the way. (Onlar yattılar)

6 Eylül 2018 Perşembe

Say - Tell - Speak - Talk farkı - Örnek cümleler

Say - Tell

Say ve tell fiilleri "söylemek" şeklinde tercüme edilebilir. Ancak kullanımlarında farklılıklar vardır.

Say genel konuşmaları, ortaya yapılan konuşmaları, radyodan, televizyondan söylenenleri veya bir toplantıda söylenenleri vb. ifade etmek için kullanılır. Reported speech cümlelerde daha çok tercih edilir. Bir kişiye veya topluluğa karşı söylendiğinde "say" fiilinden sonra mutlaka "to" gelmelidir.

Örnek cümleler:
- Ayten says she doesn’t like meatball. (Ayten köfte sevmediğini söylüyor) Kime söylediği açık değil.
- The speaker on the radio said that Ankara would be cold tomorrow. (Radyodaki muhabir yarın Ankara'nın soğuk olabileceğini  söyledi)
- Ataturk said that culture is the foundation of the Turkish Republic. (Atatürk diyor ki Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür) Ünlü kişilerin sözleri aktarılırken.
- She said to me she wasn't going to office today. (Bugün bana işe gitmeyeceğini söyledi) Direkt birine söylediği için "to" kullanıldı.
- What did the boss say to you when you lated? (Geç kaldığında patron ne dedi?) Yine birisine söyleniyor.
- I said that the interview was great. (Görüşmenin çok iyi geçtiğini söyledim) Söylenen kişi belirsiz.
- Sorry. What did you say? (Afedersiniz, ne demiştiniz?) Karşıdakinin sözünü duymadığınızda ya da anlamadığınızda tekrar etmesini isterken genellikle "say" kullanılır.


Tell direkt olarak bir kişiye ya da topluluğa karşı söylenenleri ifade ederken kullanılır. Bu yüzden fiilden önce veya sonra mutlaka özne bulunur.

Örnek cümleler:
- Tell me about the your work experiences and skills. (Bana iş deneyimlerinizi ve becerilerinizi söyleyin -anlatın-)
- You should tell her what you plans for future. (Ona gelecekteki planlarının ne olduğunu söylemelisin)
- Tell me when we will get together? (Söyle bakalım ne zaman bir araya geleceğiz? - buluşacağız-)
- She didn't tell me. (Bana söylemedi)
- You could have told me first. (Önce bana söyleyebilirdin) Told fiilinden sonra "to" kullanılmadı.
- Gülay told me dinner was at 7 o'clock. (Gülay akşam yemeğinin saat 7'de olduğunu söyledi -bana-)

I say to you. (Doğru)
I tell you. (Doğru)
I say you. (Yanlış)
I tell to you. (Yanlış)

Geçmiş zaman çekimleri:
Say - said -said
Tell - told -told


Speak - Talk

Speak ve talk fiilerinin ikisi de konuşmak anlamına geliyor. Speak daha genel ve resmi konuşmalarda, talk ise günlük daha az resmi ve günlük kullanıma uygun. Genelde "about" ile birlikte kullanılır. Bir dilin ( Çince, Rusça, Fransızca vs.) konuşulması ile ilgili cümlelerde ise mutlaka speak kullanılmalı.

Örnek cümleler:
- Can you speak Spanish? (İspanyolca konuşabiliyor musun?) "Can you talk Spanish" denemez.
- Kenan speaks four languages. (Kenan 4 dil biliyor -konuşuyor-)
- Can I speak with you? (Seninle konuşabilir miyim?) Çok resmi ve konunun çok önemli olduğu anlaşılabilir.
- Ege is going to speak in front of 300 people at the presentation. (Ege sunumda 300 kişi önünde konuşacak)
- Can I talk with you? (Konuşabilir miyiz?) Daha çok tercih edilen kullanım.
- We need to talk about our relationship. (İlişkimiz hakkında konuşmamız gerekiyor.
- I talked your teacher yesterday. (Öğretmeninle dün konuştum)
- I have talked to my family about my decision to be an organ donor. (Organ bağışçısı olma kararımla ilgili ailemle konuştum)

Geçmiş zaman çekimleri:
Speak - spoke - spoken
Talk - talked - talked


31 Ağustos 2018 Cuma

Should kullanımları / örnek cümleler

İngilizcede "should" modalının kullanımı.

1- Tavsiyede bulunurken veya tavsiye isterken.

- Mete should talk her. (Mete onunla konuşmalı)

 - They should not argue so much.
(Daha fazla tartışmamalılar)

 - You should come to Turkey more often.
(Türkiye'ye daha sık gelmelisin)

 - He should apologize his teacher.
(Öğretmeninden özür dilemeli)

 - What should I get my wife for her birthday.
(Karımın doğum günü için ne almalıyım? hediye olarak


2- Geçmişle ilgili pişmanlıklardan bahsederken veya geçmişteki bir işle ilgili akıl verirken.
Bu durumda cümle should + have + past participle (verb) şeklinde kurulmalı.


- They should have listened to their parents. (Anne-babalarını dinlemeliydiler)

 - You should have asked me first. (Önce bana sormalıydın)

 - I should have told you earlier. (Sana bunu daha önce söylemeliydim)

 - Authorities should have warned us about the road construction. (Yetkililer yol çalışmasıyla ilgili bizi uyarmalıydı)


3- Beklenti içeren cümleler kurarken.

 - She should be here by now. (Şimdiye kadar gelmesi gerekiyordu)
- I should be there in 20 minutes. (20 dakikada orada olurum-olmalıyım) Öyle umuyor.


4- Daha az garantili konuşmalarda, temkinli veya kaçamak cevaplar verirken.

 - It should be fixed in 3 hours. (3 saat içinde hallolmuş olur) Kesin değil.

 - It shouldn't be a problem. (Bir sorun olmaması lazım) Hizmet sektörü böyle temkinli konuşmayı tercih eder.

 - They should have it done by tomorrow. (Yarına kadar yaparlar) Öyle sanıyorum.


27 Ağustos 2018 Pazartesi

"Come" ile phrasal verbs - örnek cümleler

Come up (with): Bir şeyle (fikir, proje vb.) ortaya çıkmak.
- Mehmet and Özkan have come up with an elaborate story. (Mehmet ve Özkan ayrıntılı bir hikaye ile ortaya çıktılar.)

- She came up the money. (Parayla çıka geldi)

- We live in a competitive world and we should come up with the new plans.(Rekabetçi bir dünyada yaşıyoruz ve yeni fikirlerle ortaya çıkmamız gerekiyor)

Come around: Aynı noktaya (fikre) gelmek. Günlük kullanımda "uğramak" anlamına da gelir.
- They might not agree with us now but they'll come around eventually. (Şu an bizimle aynı fikirde olmayabilirler ama yavaş yavaş bizim dediğimize gelecekler.)

- Don’t come around only when you need something. (Yalnızca bir şeye ihtiyacın olduğu zamanlarda uğrama)

Come on: Hadi, hareketlen (acele et)

Come over: Ziyaret etmek, uğramak.
- Come over and pick cherries and apples in the garden. (Uğrayın, bahçeden vişne, elma koparın)

Come apart: Dağılmak, ayrılmak, parçalanmak
- Yesterday they came apart so easily at the football match. (Dünkü maçta çok kolay dağıldılar)

- I bought a pair of shoes at the local market recently. But it's already starting to come apart! (Pazardan yakınlarda bir çift ayakkabı aldım. Şimdiden parçalanmaya başladı (dikişleri ayrılmaya başladı))

3 Ağustos 2018 Cuma

Set up - Örnek Cümleler

Set up  phrasal verb ile ilgili örnek cümleler.
Ayarlamak, kurmak, birleştirmek, inşa etmek gibi anlamları var.

- I need a portable ladder can be set up in only seconds.
(Saniyeler içinde kurulabilen bir portatif merdivene ihtiyacım var)

- I have a little shy two friends. I will try to set them up on a blind date.
(Biraz utangaç iki arkadaşım var. Onlar için bir buluşma ayarlamayı deneyeceğim.)

- Turkey has set up 15 refugee camps to house the more than 130000 Syrian refugees.
Türkiye 130 binden fazla Suriyeli mülteciyi barındıran 15 mülteci kampı kurmuştur.