27 Eylül 2018 Perşembe

House - home farkı

Home, yaşadığımız yerdir. Bu bir apartman dairesi de olabilir, bir villa da olabilir, çadır olabilir. Evimiz.
- I'm home. (Evdeyim)
- Home sweet home (Evim evim güzel evim)


House, bir yapıyı işaret eder. Bir yapı türüdür. Genellikle bir ya da iki katlı müstakil binalar için kullanılır.
- What is the price of this house? (Bu evin fiyatı nedir?)


"On the house" genellikle kafe veya lokantalarda kullanılan bir deyim. Bedava yiyecek veya içecekleri belirtirken kullanılır.
- How much is this?
- It's on the house. (O ücretsiz- müessesemizden-)

24 Eylül 2018 Pazartesi

Which witch?

- Süpürgenizi çalan hangisiydi? ("Süpürgenizi cadı 1 çaldı?" anlıyor)
- Hayır, cadı ikiydi.

Telaffuzları birbirine çok yakın olan which (hangi) ve witch (cadı) kelimeleri kullanılmış :)

13 Eylül 2018 Perşembe

"All the way" ifadesinin anlamları

"All the way" ifedesi bir kaç farklı anlama geliyor.

1. Tamamen, yüzde yüz.

- I support all the way. (Seni tamamen destekliyorum. Sana katılılıyorum)
- God is with you all the way. (Tanrı -hep-tamamen seninle)
- We're with you all the way. (Tamamen sizinleyiz, size katılıyoruz)

2. Birlikte yatmak, sex yapmak.
-They went all the way. (Onlar yattılar)

6 Eylül 2018 Perşembe

Say - Tell - Speak - Talk farkı - Örnek cümleler

Say - Tell

Say ve tell fiilleri "söylemek" şeklinde tercüme edilebilir. Ancak kullanımlarında farklılıklar vardır.

Say genel konuşmaları, ortaya yapılan konuşmaları, radyodan, televizyondan söylenenleri veya bir toplantıda söylenenleri vb. ifade etmek için kullanılır. Reported speech cümlelerde daha çok tercih edilir. Bir kişiye veya topluluğa karşı söylendiğinde "say" fiilinden sonra mutlaka "to" gelmelidir.

Örnek cümleler:
- Ayten says she doesn’t like meatball. (Ayten köfte sevmediğini söylüyor) Kime söylediği açık değil.
- The speaker on the radio said that Ankara would be cold tomorrow. (Radyodaki muhabir yarın Ankara'nın soğuk olabileceğini  söyledi)
- Ataturk said that culture is the foundation of the Turkish Republic. (Atatürk diyor ki Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür) Ünlü kişilerin sözleri aktarılırken.
- She said to me she wasn't going to office today. (Bugün bana işe gitmeyeceğini söyledi) Direkt birine söylediği için "to" kullanıldı.
- What did the boss say to you when you lated? (Geç kaldığında patron ne dedi?) Yine birisine söyleniyor.
- I said that the interview was great. (Görüşmenin çok iyi geçtiğini söyledim) Söylenen kişi belirsiz.
- Sorry. What did you say? (Afedersiniz, ne demiştiniz?) Karşıdakinin sözünü duymadığınızda ya da anlamadığınızda tekrar etmesini isterken genellikle "say" kullanılır.


Tell direkt olarak bir kişiye ya da topluluğa karşı söylenenleri ifade ederken kullanılır. Bu yüzden fiilden önce veya sonra mutlaka özne bulunur.

Örnek cümleler:
- Tell me about the your work experiences and skills. (Bana iş deneyimlerinizi ve becerilerinizi söyleyin -anlatın-)
- You should tell her what you plans for future. (Ona gelecekteki planlarının ne olduğunu söylemelisin)
- Tell me when we will get together? (Söyle bakalım ne zaman bir araya geleceğiz? - buluşacağız-)
- She didn't tell me. (Bana söylemedi)
- You could have told me first. (Önce bana söyleyebilirdin) Told fiilinden sonra "to" kullanılmadı.
- Gülay told me dinner was at 7 o'clock. (Gülay akşam yemeğinin saat 7'de olduğunu söyledi -bana-)

I say to you. (Doğru)
I tell you. (Doğru)
I say you. (Yanlış)
I tell to you. (Yanlış)

Geçmiş zaman çekimleri:
Say - said -said
Tell - told -told


Speak - Talk

Speak ve talk fiilerinin ikisi de konuşmak anlamına geliyor. Speak daha genel ve resmi konuşmalarda, talk ise günlük daha az resmi ve günlük kullanıma uygun. Genelde "about" ile birlikte kullanılır. Bir dilin ( Çince, Rusça, Fransızca vs.) konuşulması ile ilgili cümlelerde ise mutlaka speak kullanılmalı.

Örnek cümleler:
- Can you speak Spanish? (İspanyolca konuşabiliyor musun?) "Can you talk Spanish" denemez.
- Kenan speaks four languages. (Kenan 4 dil biliyor -konuşuyor-)
- Can I speak with you? (Seninle konuşabilir miyim?) Çok resmi ve konunun çok önemli olduğu anlaşılabilir.
- Ege is going to speak in front of 300 people at the presentation. (Ege sunumda 300 kişi önünde konuşacak)
- Can I talk with you? (Konuşabilir miyiz?) Daha çok tercih edilen kullanım.
- We need to talk about our relationship. (İlişkimiz hakkında konuşmamız gerekiyor.
- I talked your teacher yesterday. (Öğretmeninle dün konuştum)
- I have talked to my family about my decision to be an organ donor. (Organ bağışçısı olma kararımla ilgili ailemle konuştum)

Geçmiş zaman çekimleri:
Speak - spoke - spoken
Talk - talked - talked


31 Ağustos 2018 Cuma

Should kullanımları / örnek cümleler

İngilizcede "should" modalının kullanımı.

1- Tavsiyede bulunurken veya tavsiye isterken.

- Mete should talk her. (Mete onunla konuşmalı)

 - They should not argue so much.
(Daha fazla tartışmamalılar)

 - You should come to Turkey more often.
(Türkiye'ye daha sık gelmelisin)

 - He should apologize his teacher.
(Öğretmeninden özür dilemeli)

 - What should I get my wife for her birthday.
(Karımın doğum günü için ne almalıyım? hediye olarak


2- Geçmişle ilgili pişmanlıklardan bahsederken veya geçmişteki bir işle ilgili akıl verirken.
Bu durumda cümle should + have + past participle (verb) şeklinde kurulmalı.


- They should have listened to their parents. (Anne-babalarını dinlemeliydiler)

 - You should have asked me first. (Önce bana sormalıydın)

 - I should have told you earlier. (Sana bunu daha önce söylemeliydim)

 - Authorities should have warned us about the road construction. (Yetkililer yol çalışmasıyla ilgili bizi uyarmalıydı)


3- Beklenti içeren cümleler kurarken.

 - She should be here by now. (Şimdiye kadar gelmesi gerekiyordu)
- I should be there in 20 minutes. (20 dakikada orada olurum-olmalıyım) Öyle umuyor.


4- Daha az garantili konuşmalarda, temkinli veya kaçamak cevaplar verirken.

 - It should be fixed in 3 hours. (3 saat içinde hallolmuş olur) Kesin değil.

 - It shouldn't be a problem. (Bir sorun olmaması lazım) Hizmet sektörü böyle temkinli konuşmayı tercih eder.

 - They should have it done by tomorrow. (Yarına kadar yaparlar) Öyle sanıyorum.


27 Ağustos 2018 Pazartesi

"Come" ile phrasal verbs - örnek cümleler

Come up (with): Bir şeyle (fikir, proje vb.) ortaya çıkmak.
- Mehmet and Özkan have come up with an elaborate story. (Mehmet ve Özkan ayrıntılı bir hikaye ile ortaya çıktılar.)

- She came up the money. (Parayla çıka geldi)

- We live in a competitive world and we should come up with the new plans.(Rekabetçi bir dünyada yaşıyoruz ve yeni fikirlerle ortaya çıkmamız gerekiyor)

Come around: Aynı noktaya (fikre) gelmek. Günlük kullanımda "uğramak" anlamına da gelir.
- They might not agree with us now but they'll come around eventually. (Şu an bizimle aynı fikirde olmayabilirler ama yavaş yavaş bizim dediğimize gelecekler.)

- Don’t come around only when you need something. (Yalnızca bir şeye ihtiyacın olduğu zamanlarda uğrama)

Come on: Hadi, hareketlen (acele et)

Come over: Ziyaret etmek, uğramak.
- Come over and pick cherries and apples in the garden. (Uğrayın, bahçeden vişne, elma koparın)

Come apart: Dağılmak, ayrılmak, parçalanmak
- Yesterday they came apart so easily at the football match. (Dünkü maçta çok kolay dağıldılar)

- I bought a pair of shoes at the local market recently. But it's already starting to come apart! (Pazardan yakınlarda bir çift ayakkabı aldım. Şimdiden parçalanmaya başladı (dikişleri ayrılmaya başladı))

3 Ağustos 2018 Cuma

Set up - Örnek Cümleler

Set up  phrasal verb ile ilgili örnek cümleler.
Ayarlamak, kurmak, birleştirmek, inşa etmek gibi anlamları var.

- I need a portable ladder can be set up in only seconds.
(Saniyeler içinde kurulabilen bir portatif merdivene ihtiyacım var)

- I have a little shy two friends. I will try to set them up on a blind date.
(Biraz utangaç iki arkadaşım var. Onlar için bir buluşma ayarlamayı deneyeceğim.)

- Turkey has set up 15 refugee camps to house the more than 130000 Syrian refugees.
Türkiye 130 binden fazla Suriyeli mülteciyi barındıran 15 mülteci kampı kurmuştur.

23 Haziran 2018 Cumartesi

Wish - Hope farkı / Örnek cümleler

Wish kabaca keşke anlamına hope ise ummak,beklemek (fiil) anlamına geliyor.

Wish daha çok gerçekleşmesi zor durumlarla ilgili dilekte bulunurken ve geçmişle ilgili pişmanlıkları vurgularken kullanılıyor.

Örnek cümleler:

- I wish I had studied harder. (past perfect)
Keşke daha sıkı çalışsaydım.

- I wish we had bought a different camera. (past perfect)
Keşke farklı bir kamera alsaydık

- I wish I had baked the cookies earlier (past perfect)
Keşke kurabiyeleri daha erken pişirseydim.

- Zehra wishes she could travel back in time to see the dinosaurs.
Zehra dinozorları görmek için zamanda yolculuk yapabilmeyi ister-düşler.

- I wish I had more time (past tense)
Keşde daha çok zamanım olsa. (Cümle past tense olmasına rağmen geniş zamanlı bir anlamı var.)

- I wish I were taller. (past tense) Bu kalıpta was yerine genellikle were kullanılıyor.
Keşke daha uzun boylu olsaydım

- I wish people would be kinder to him. (future tense)
Keşke insanlar ona karşı daha nazik olsalar. (gelecek zaman kipi kullanılmasına rağmen geniş zaman anlamı var)

- I wish you would stop playing that computer game (future tense)
Şu bilgisayar oyununu oynamayı kessen. (Yine bir memnuniyetsizlik, bir istek var)

- I wish it would rain
Keşke yağmur yağsa


"Hope"  umut etmek, ummak, dilemek anlamlarında ve gerçekleşmesi muhtemel durumlar için kullanılıyor.

Örnek cümleler:

- I hope she did not miss her train (past tense)
Umarım trenini kaçırmamıştır.

- I hope they are enjoying the trip (present tense)
Umarım yolculukları eğlenceli geçiyordur

- I hope you'll come again next year. (future tense)
 Gelecek yıl yine gelirsin umarım

- I hope to speak to your boss about this issue.
Umarım patronunla bu konuyu konuşursun 

- I hope you find the love
Umarım aşkı bulursun- tadarsın.



19 Haziran 2018 Salı

İngilizce'de argo kelimeler / Aşağılama amaçlı

İngilizce "slang" denen sokak dili ya da argoda aşağılamak, dalga geçmek için kullanılan bazı kelimeler.

loser:      Umutsuz vaka, acıklı durumda olan.
loner:      Yalnız kişi, arkadaşı olmayan.
try hard: Çok çalışan, özellikle öğrenciler için kullanılan Türkçe'deki "inek" karşılığı.
minger:   Çirkin, suratsız
weirdo:   Tuhaf kişi
div:          Aptal
soap dodger: Yıkanmayan kişi, pis
go to hell:       Cehennemin dibine git.
.
.
.

11 Haziran 2018 Pazartesi

Lie / lay farkı - Örnek cümleler

Lie & Lay


Çoğu zaman birbiri yerine kullanılan, sık karıştırılan iki fiil.
Öyleki anadili İngilizce olanların bile bazen bu kelimeleri yanlış kullandığını şu mizahi twitten anlayabiliyoruz. "Bir İngilizce öğretmeninin mezar taşı"

Lie
Uzanmak, yatmak
Lie - lay - lain (İngilizce'nin tuhaflıklarından: lie fiilinin geçmiş zaman hali lay)

Lay
Bırakmak, koymak, sermek
Lay - laid - laid

Lie geçişsiz,
lay geçişli* fiildir.

*Geçişli fiil: Ne, neyi, kimi soruları sorulduğunda yanıt alınan fiillerdir. Yani nesne alabilen fiiller.
Geçişsiz fiiller nesne almazlar.

"Lie" ile örnek cümleler:
- My cat lies in front of the sofa. (Kedim kanepenin önünde yatar)
- We need to get blood sample. Can you please lie down here gradually? (Kan örneği almamız lazım. Buraya yavaşça uzanır mısınız?)
- You look sick. You should lie in a bad. (Hasta görünüyorsun. Bir yatağa uzanmalısın)
- Zeynep lay in her bad. (Zeynep yatağına uzandı) Geçmiş zaman.
- I have lain under the stars. (Yıldızların altına uzandım - yatıyorum-)

"Lay" ile örnek cümleler.
- Please lay the pencil on the table. (Lütfen kalemi masaya bırak)
- Kaya laid his books on the floor. (Kaya kitaplarını yere bıraktı)
- I have laid the keys under the doormat. (Anahtarları paspasın altına bıraktım)
Geçişli fiil olduğundan kendisinden sonra hep bir nesne geliyor.