5 Nisan 2017 Çarşamba

"Because" / "Because of" farkı - kullanımı - örnekler

Because: Çünkü, yüzünden

Cümlede bağlaç olarak kullanılır. Because bağlacını bir özne (subject) ve fiil (verb) takip eder.
Because + subject + verb

Örnek Cümleler
- He couldn't call you because he was too busy. (Seni arayamadı çünkü çok meşguldü)
- They cancelled the open-air party because it was raining. (Açık hava partisini iptal ettiler çünkü yağmur yağıyordu.)
- I will be at home all the day because I'm sick. (Bütün gün evde olacağım çünkü hastayım)
- "If you are not sure you could love your children, please don’t have them, because they might grow up and kill us" John Waters (Sevebileceğinizden emin değilseniz lütfen çocuk yapmayın, çünkü büyür ve bizi öldürebilirler)
- We were hungry because We hadn't eaten all day. (Açtık, çünkü tüm gün yemek yememiştik)



Because of: Dolayı, nedeniyle, yüzünden
Cümlede edat konumundadırlar. "Because of" ifadesini bir isim veya isim tamlaması takip eder.
Because of  + noun / noun phrase

Örnek Cümleler
- I couldn't call you because of my boss. (Patronum yüzünden seni arayamadım)
- Because of the rain, they cancelled the party. (Yağmurdan dolayı partiyi iptal ettiler)
- I don't hear the phone ringing because of all the noise. (Gürültü yüzünden telefonun sesini -çalmasını- duyamıyorum)
- I slept three hours last night. I might suffer a little at the office because of that. (Dün gece 3 saat uyudum. Bu yüzden işyerinde biraz zorlanabilirim)
- She was late because of the traffic jam. (Trafik sıkışıklığı yüzünden geç kaldı)

3 Nisan 2017 Pazartesi

About - About to anlamları - Örnek cümleler

"About" ile "about to" ifadeleri birbirinden tamamen farklı anlamlara sahip.


About: Hakkında, yaklaşık, takriben, konusunda, aşağı yukarı

- It's about 18 kilometers to Ankara. (Ankara'ya yaklaşık 18 km uzaklıkta)

- My place is about ten minutes away from city center. (Evim şehir merkezinden yaklaşık 10 dakika uzaklıkta)

- I didn't know about that.
(Bilmiyordum - o konu hakkında bilgi sahibi değildim)

- This book is about the lives of dinosaurs. (Bu kitap dinozorların yaşamlarıyla ilgili)

- How about going to Chinese restaurant? (Çin Lokantasına gitmeye ne dersin?)

- It's about nine o'clock. (Saat yaklaşık 9)

- What are you thinking about? (Ne düşünüyorsun/Şu an neyi düşünüyorsun/Aklında ne var?)

- I'm thinking about getting them puzzle. (Onlara puzzle almayı -hediye etmeyi- düşünüyorum)




About to: ...üzere, -mak/-mek üzere (be + about to + verb)

- I can't watch the movie. I'm about to sleep. (Filmi izleyemem. Uyumak üzereyim)

- They are about to eat dinner. (Akşam yemeği yemek üzereler)

- I was about to finish the project. (Projeyi bitirmek üzereydim)

- I'm about to get on the bus. (Otobüse binmek üzereyim)

- She is about to take a shower. (Duşa girmek üzere)

- Candan Ercetin is about to relase a new single. (Candan Erçetin yeni bir singıl çıkarmak üzere)


22 Mart 2017 Çarşamba

During - While farkı (kullanımı - örnekler)

Esnasında, sırasında anlamlarında kullanılan iki sözcük; "during" ve "while" kullanımı
İki sözcük arasında kullanım bakımından çok basit bir fark vardır.
"During" sözcüğü bir isimden (noun) önce,
"while" sözcüğü ise bir fiilden (verb) önce kullanılır.

Örnekler:

during

-   During the slayt presentation please be quiet. (Slayt gösterisi sırasında lütfen sessiz olun),
-   I had rested a bit during the flight. (Uçuş esnasında -uçakta-  biraz dinlendim)
-   It's quite hard to accumulate during this recession time. (Bu ekonomik krizde birikim yapmak oldukça zor.)
-  I took a lot of photos during Istanbul visit. (İstanbul gezisinde epey fotoğraf çektim)

while

- While I was flying I had rested a bit. (Uçakta biraz dinlendim)
- My mother fell asleep while watching television. (Annem televizyon izlerken uyuyakalır)
- Kenan listened to music while doing his homework. (Kenan ödevini yaparken müzik dinledi)
- Not to use your phone while driving. (Araba sürerken telefonunuzu kullanmayın)

13 Mart 2017 Pazartesi

"Used to" kullanımı - örnekleri

Use: Fiil olarak kullanıldığında kullanmak, yararlanmak anlamlarına geliyor.
Used: Geçmiş zaman (düzenli fiil)

"Used to" ifadesi ise yukarıdaki anlamından tamamen farklı. Bir kaç farklı anlama gelecek şekilde kullanılıyor.

1- to be used to (alışılmış, normal- düzenli hale dönüşmüş olma durumu)
- I'm used to getting up early - Erken kalkmaya alışkınım
- She's not used to waiting this long- O bu kadar beklemeye alışkın değil.
- They are used to wet weather in Bolu - Onlar Bolu'da yağışlı havaya alışık - alışkınlar.

2- to get used to (adapte olmak yeni bir duruma alışmak)
You get used to it after some time - Bir süre sonra alışıyorsun.
I can't get used to the cold and long winter in Russia- Rusya'nın uzun ve soğuk kışlarına alışamadım.
My sister has just gone to mountaineering class. She found it hard at first, but now she is getting used to it. - Kızkardeşim dağcılık kursuna gitmeye başladı. Başlarda çok zorlandı ama şimdi alışıyor.

3- used to (geçmişte olan fakat şu an geçerli olmayan bir durumu anlatırken)
- I used to live in Antalya - Ben Antalya'da oturdum / yaşadım. (şu an Antalya'da yaşamıyorum)
- My grandmather used to smoke but then she had health problems and had to stop. - Büyükannem sigara içerdi ama sağlık problemleri başlayınca sigarayı bırakmak zorunda kalmıştı.

25 Ocak 2017 Çarşamba

İngilizcede bazı kısaltmalar

etc. (et cetera): Vs, vb. falan filan anlamlarında
e.g. (example): Örnek
RSVP (Please respond):  Aslında "répondez s'il vous plaît" şeklindeki Fransızca kaynaklı bir kısaltma. Türkçe'de LCV olarak kısaltılan ve genellikle davetlerde kullanılan "Lütfen Cevap Verin" kalıbı.
ASAP (As soon as Possible): Mümkün olduğunca kısa zamanda
ATTN (Attention): Genellikle posta ve faxlarda karşımıza çıkar. Postanın veya faxın muhatabı kişi, ilgili kişi anlamında. Örnek: ATTN: Ali Kaya
N/A (Not appliable): Kullanılamaz, kullanılabilir değil.
No (Number): Numara, sıra numarası
CEO (Chief Executive Officer): Şirket yöneticisi
PIN (Personal Identity Number): Kişisel kimlik-tanılama numarası
PR (Public Relation): Halkla ilişkiler. Türkiye'de daha çok "bir kişinin veya kurumun tanıtımını-reklamını yapma" anlamında kullanılmakta.
RIP (Rest in Peace): Vefat edenlerin ardından söylenen "huzur içinde uyusun" anlamındaki kısaltma
Mr. (Mister): Bay
Mrs. (Mistress): Bayan
Vip (Very Important Person): Çok önemli kişi
Ad (Advertisement): Reklam

İnternette/sosyal medyada kullanılan İngilizce kısaltmalar:

Thx: Thanks (teşekkürler)
Pls: Please (lütfen)
4: for (için)
4ever: forever (daima)
gr8: great (harika)
2day: today (bugün)
w8: wait (bekle)
l8: late (geç)
m8: mate (arkadaş, dost)
r: are
u: you
y: why
xlnt: excellant (mükemmel)

12 Ekim 2016 Çarşamba

I / Me farkı

I (ben): Bir şahıs zamiridir (subject pronoun). Diğer şahıs (kişi) zamirleri: you, we, they, he, she, it.
Me (beni, bana): Bir nesne zamiridir (object pronoun). Diğer nesne zamirleri: you, us, them, him, her, it.

Çok basitçe anlatmak gerekirse kendimizden bahsettiğimiz bir cümlede eğer özne (subject) durumunda isek "I", nesne (object) konumundaysak "me" zarfını kullanıyoruz. 

Örnekler:

- I'm following you. You are following me. (Ben seni takip ediyorum. Sen beni takip ediyorsun)

- Ayşe and I went shopping. (Ayşe ile alışverişe gittik) Ayşe ve ben özne konumunda olduğumuzdan "I" kullanılır. (me kullanılmaz)

- My wife and I like walking. (Karım ve ben yürümeyi seviyoruz) Karım ve ben özne durumunda olduğundan "I" kullanıldı.

- Mehmet invited Hasan and me. (Mehmet, beni ve Hasan'ı davet etti) Burada nesne konumunda olduğumuzdan "me" kullanıldı.

- Fuat's sister reminded me to feed the cat.  (Fuat'ın kızkardeşi bana kediyi beslememi hatırlattı.) Bu cümlede nesne durumunda olduğumuzdan "me" kullanıldı.

Notlar: 
- Bir cümledeki nesneyi ortaya çıkarmak için yükleme kimi-neyi sorularından biri sorulur.
- İki ve daha fazla özne veya zamir olduğunda yani sıralı zamirlerde 'I' veya 'me' sonda olur: My wife and I... gibi
Cümlenin doğruluğunu test etmek için cümlede geçen diğer isimler ifadeden çıkarılıp kontrol edilebilir.
My wife and I like walking. Cümle hâlâ anlamlı
Mehmet invited Hasan and me. Cümle hâlâ anlamlı

17 Mayıs 2016 Salı

Until - by kullanımı (farkı)

Until / Till

Daha resmi konuşmalarda until, teklifsiz konuşmalarda till kullanılıyor.
kadar, değin, dek, -inceye kadar anlamlarına geliyor.

- I walked until 9 pm. (Saat 9'a kadar yürüdüm)
- They had to stay in the exam room until the end of the exam. (Sınav bitene kadar sınıfta kalmak zorunda kalmışlardı)
- We will stay at the party until midnight. (Geceyarısına kadar partide kalacağız)
- She studied until 8 pm. (Saat 8'e kadar dersteydim-çalıştım)
- I can't go out until the rain stops. (Yağmur durana kadar dışarı çıkamam)

By

By İngilizce'de pek çok şekilde karşımıza çıkar. Bunlardan biri "kadar" anlamında da kullanılan by.
Bu yüzden "until" ile karıştırılır.

- I will finish my project by 5 pm. (Projemi saat 5'e kadar bitiririm /5'ten önce bitiririm)
- He will quit smoking by the fall. (Sonbahara kadar sigarayı bırakacak- sonbahardan önce)
- I need to return the book by October 15. (Kitabı 15 Ekim'e kadar geri vermem gerekiyor)


Örneklerden anlaşılacağı gibi; until belirli bir zamana kadar olan eylem veya durumlarda kullanılıyor. "Saat 9'a kadar (tam olarak 9'a kadar) çalıştım"
By ise belirli bir zamandan önce gerçekleşmesi gereken durum veya eylem bildiren cümlelerde kullanılıyor. "Kitabı ayın 15'inde ya da 15'inden önce geri vermem gerekiyor"

By the time


Yine "kadar" anlamına gelir ancak genellikle iki cümleli (fiilli) yapılarda kullanılır. Bir olay gerçekleşene kadar diğer olayın gerçekleştiğini ya da çoktan gerçekleşmiş olacağını anlatılırken kullanılır. Cümlenin birisinde past simple(v2), diğerinde past perfect(v3) veya future perfect tense kullanılır. Cümlenin başında ya da ortasında yer alabilir.

- The supermarket was closed by the time I left work. (Ben işten çıkana kadar (çıktığımda) market kapanmıştı)
- By the time they arrived at the bus station, the bus had taken off. (Onlar otobüs durağına varana kadar otobüs gitmişti)
- The thief was gone by the time I called the police. (Ben polisi aradığımda hırsız -çoktan- kaçmıştı)
- By the time you came my place, I will have already been slept. Sen eve geldiğinde (gelene kadar) ben zaten uyumuş olacağım.


7 Ocak 2016 Perşembe

While - Meanwhile farkı

İkisinin de benzer bir anlamı var. Aynı zaman diliminde yapılmış veya yapılmakta olan eylemlerden bahsederken bağlaç olarak kullanılıyor. "O esnada", "iken", "sırasında" anlamlarında. Fakat cümlede kullanım biçimlerinde farklılık var. Ayrıca "while"ın başka bir takım anlamları da var.

"While" İki eylem tek cümle içinde bağlandığında kullanılıyor. Cümlenin başında veya ortasında yer alabiliyor
Örnekler:
- I will do my homework while you watch tv. (Sen televiyon izlerken ben ders çalışacağım)
- Everyday, I eat breakfast while reading the newspaper. (Her sabah gazete okurken kahvaltımı yaparım)
- While my dauhgter sang, I took pictures of her. (Kızım şarkı söylerken fotoğraflarını çektim)
- I read a lot of book while I was on the train. (Trendeyken -seyahat ederken- bir çok kitap okudum)

"Meanwhile" while ile benzer anlamda. Ancak iki cümleli ifadeler ile kullanılıyor ve ikinci cümlenin hemen başında yer alıyor. Hemen sonrasında virgül geliyor.
Örnekler:
- People were at home watching tv. Meanwhile, aliens were planing their invasion of the Earth. (İnsanlarlar evlerinde televizyon izliyorlardı. Bu sırada uzaylılar Dünya'yı istila etmeyi planlıyodu.
- I went to a concert. Meanwhile, my friend was at a restaurant. (Ben bir konsere gittim, bu sırada arkadaşım bir lokantada idi)

"a while" bir süre anlamında
- We told for a while (Bir süre konuştuk)

31 Aralık 2015 Perşembe

Beside - Besides kullanımı (farkı)

Beside:
1. "Yanında" anlamında (edat)
- Ahmet is beside Mehmet (Ahmet Mehmet'in yanında)
- What do you want to sit beside Ayse or Kezban? (Ayşe'nin mi yoksa Kezban'ın mı yanında oturmak istersin?)

2. Beside himself - beside myself şeklinde kullanıldığında kendini kaybetmek, duygu yoğunluğu yaşamak anlamında
- I was beside myself when my father died. (Babam öldüğünde kendimi kaybetmiştim-üzüntüden-)
- The best surprise of the party was Nihat who flew up from Istanbul. His Mum was beside herself when she saw him! (Partinin en büyük sürprizi İstanbul'dan gelen Nihattı, Annesi O'nu görünce kendini kaybetti -sevinçten-)

3. That's beside the point. "Konumuzun dışında", "uygun değil" anlamlarında.


Besides:
1. Ek olarak, ilaveten anlamında
- Who was at the cafe besides Neriman and Nurten? (Kafede Neriman ve Nurten dışında -ek olarak- başka kim vardı?
- Besides watching the movie what else do you like to do? (Film izlemekten başka -ilaveten- ne yapmaktan hoşlanırsın?)

2. aftertought anlamında (sonradan gelen -hatırlanan- düşünce)
- I don't want to go outside. It's too hot. Besides the dogs are there. (Dışarı çıkmak istemiyorum, çok sıcak. Ha! ayrıca köpekler de var)
- I'm too tired to repair the bicycle. Besides I need a pliers. (Bisikleti tamir etmek için çok yorgunum -edemem-, ayrıca bir pense gerekiyor)

3. except anlamında, dışında, başka, hariç
- No bird besides falcons can fly that fast. (Şahin dışında hiçbir kuş bu kadar hızlı uçamaz)