1 Haziran 2017 Perşembe

Wait - Await farkı, örnekler

Wait ve await fiilleri arasındaki en temel fark;
wait fiilinin kişiler ile birlikte, await fiilinin ise nesnelerle birlikte kullanılması.

Örnekler:

- I have been waiting for half an hour. (Yarım saattir bekliyorum). "I have been awating..." diyemeyiz.

- I'm awaiting the necessary documents. (Gerekli evrakları bekliyorum). Beklenen şey kişi değil nesne

- She is waiting for you. (Seni bekliyor). 

-She is awaiting your responce. (Cevabını bekliyor).


23 Mayıs 2017 Salı

"Have to" - "Supposed to" farkı

Her ikisi de ...have to...ve ...supposed to... yapmak gerekiyor, etmek gerekiyor, yapmalı, etmeli  anlamlarında ancak küçük bir fark var.

Have to 

Subject + have to + verb

You have to do your homework. (Ödevini yapman gerekiyor) 
Ödevi yapması gerekiyor, başka seçeneği yok.

We have to finish the project by April 30. (Projeyi Nisan'ın 30'una kadar bitirmemiz gerekiyor)
Projeyi bitirmeleri gerekiyor çünkü başka seçenekleri yok. Mutlaka bitirmeleri gerekiyor.

He has to go to work everyday. (Her gün işe gitmesi gerekiyor)



Supposed to

Subject + to be + supposed to + verb +

I'm supposed to call my mom. (Annemi aramam gerekiyor)
Annesini araması gerekiyor fakat aramasa da olur, tek seçeneği bu değil, arasa iyi olur.

I was supposed to talk to my boss but he had a meeting. (Patronumla konuşmam gerekiyordu ama toplantısı vardı)

They are supposed to leave on Saturday from the hotel. (Otelden Cumartesi günü ayrılmaları gerekiyor)
Ayrılmaları gerekiyor ama isterlerse bir gün daha kalabilirler. Bir zorunluluk yok.





1 Mayıs 2017 Pazartesi

a little / little farkı

a little biraz anlamında kullanılır. Sayılamayan (noncountable) isimler ile birlikte kullanılır. Cümleye olumlu, pozitif anlam katar.

little ise yine sayılamayan isimlerle kullanılır fakat cümleye olumsuz bir anlam katar. A little ve little arasındaki en bariz fark budur.

Örnekler:
- We have a little money. (Biraz paramız var) Cümle olumlu anlamda yani "We have a lot of money" şeklinde de söylenebilir.
- We have little money. (Az paramız var) Olumsuz bir anlam var. "We have not a lot of money" anlamında.

- My mother likes a little sugar in her coffee. (Annem kahvesini az şekerli sever) Cümle olumlu anlamda. 

- Unfortunately we have little data about these birds. (Maalesef bu kuşlar hakkında elimizde çok az veri var) Cümle olumsuz anlamda.

5 Nisan 2017 Çarşamba

"Because" / "Because of" farkı - kullanımı - örnekler

Because: Çünkü, yüzünden

Cümlede bağlaç olarak kullanılır. Because bağlacını bir özne (subject) ve fiil (verb) takip eder.
Because + subject + verb

Örnek Cümleler
- He couldn't call you because he was too busy. (Seni arayamadı çünkü çok meşguldü)
- They cancelled the open-air party because it was raining. (Açık hava partisini iptal ettiler çünkü yağmur yağıyordu.)
- I will be at home all the day because I'm sick. (Bütün gün evde olacağım çünkü hastayım)
- "If you are not sure you could love your children, please don’t have them, because they might grow up and kill us" John Waters (Sevebileceğinizden emin değilseniz lütfen çocuk yapmayın, çünkü büyür ve bizi öldürebilirler)
- We were hungry because We hadn't eaten all day. (Açtık, çünkü tüm gün yemek yememiştik)



Because of: Dolayı, nedeniyle, yüzünden
Cümlede edat konumundadırlar. "Because of" ifadesini bir isim veya isim tamlaması takip eder.
Because of  + noun / noun phrase

Örnek Cümleler
- I couldn't call you because of my boss. (Patronum yüzünden seni arayamadım)
- Because of the rain, they cancelled the party. (Yağmurdan dolayı partiyi iptal ettiler)
- I don't hear the phone ringing because of all the noise. (Gürültü yüzünden telefonun sesini -çalmasını- duyamıyorum)
- I slept three hours last night. I might suffer a little at the office because of that. (Dün gece 3 saat uyudum. Bu yüzden işyerinde biraz zorlanabilirim)
- She was late because of the traffic jam. (Trafik sıkışıklığı yüzünden geç kaldı)

3 Nisan 2017 Pazartesi

About - About to anlamları - Örnek cümleler

"About" ile "about to" ifadeleri birbirinden tamamen farklı anlamlara sahip.


About: Hakkında, yaklaşık, takriben, konusunda, aşağı yukarı

- It's about 18 kilometers to Ankara. (Ankara'ya yaklaşık 18 km uzaklıkta)

- My place is about ten minutes away from city center. (Evim şehir merkezinden yaklaşık 10 dakika uzaklıkta)

- I didn't know about that.
(Bilmiyordum - o konu hakkında bilgi sahibi değildim)

- This book is about the lives of dinosaurs. (Bu kitap dinozorların yaşamlarıyla ilgili)

- How about going to Chinese restaurant? (Çin Lokantasına gitmeye ne dersin?)

- It's about nine o'clock. (Saat yaklaşık 9)

- What are you thinking about? (Ne düşünüyorsun/Şu an neyi düşünüyorsun/Aklında ne var?)

- I'm thinking about getting them puzzle. (Onlara puzzle almayı -hediye etmeyi- düşünüyorum)




About to: ...üzere, -mak/-mek üzere (be + about to + verb)

- I can't watch the movie. I'm about to sleep. (Filmi izleyemem. Uyumak üzereyim)

- They are about to eat dinner. (Akşam yemeği yemek üzereler)

- I was about to finish the project. (Projeyi bitirmek üzereydim)

- I'm about to get on the bus. (Otobüse binmek üzereyim)

- She is about to take a shower. (Duşa girmek üzere)

- Candan Ercetin is about to relase a new single. (Candan Erçetin yeni bir singıl çıkarmak üzere)


22 Mart 2017 Çarşamba

During - While farkı (kullanımı - örnekler)

Esnasında, sırasında anlamlarında kullanılan iki sözcük; "during" ve "while" kullanımı
İki sözcük arasında kullanım bakımından çok basit bir fark vardır.
"During" sözcüğü bir isimden (noun) önce,
"while" sözcüğü ise bir fiilden (verb) önce kullanılır.

Örnekler:

during

-   During the slayt presentation please be quiet. (Slayt gösterisi sırasında lütfen sessiz olun),
-   I had rested a bit during the flight. (Uçuş esnasında -uçakta-  biraz dinlendim)
-   It's quite hard to accumulate during this recession time. (Bu ekonomik krizde birikim yapmak oldukça zor.)
-  I took a lot of photos during Istanbul visit. (İstanbul gezisinde epey fotoğraf çektim)

while

- While I was flying I had rested a bit. (Uçakta biraz dinlendim)
- My mother fell asleep while watching television. (Annem televizyon izlerken uyuyakalır)
- Kenan listened to music while doing his homework. (Kenan ödevini yaparken müzik dinledi)
- Not to use your phone while driving. (Araba sürerken telefonunuzu kullanmayın)

13 Mart 2017 Pazartesi

"Used to" kullanımı - örnekleri

Use: Fiil olarak kullanıldığında kullanmak, yararlanmak anlamlarına geliyor.
Used: Geçmiş zaman (düzenli fiil)

"Used to" ifadesi ise yukarıdaki anlamından tamamen farklı. Bir kaç farklı anlama gelecek şekilde kullanılıyor.

1- to be used to (alışılmış, normal- düzenli hale dönüşmüş olma durumu)
- I'm used to getting up early - Erken kalkmaya alışkınım
- She's not used to waiting this long- O bu kadar beklemeye alışkın değil.
- They are used to wet weather in Bolu - Onlar Bolu'da yağışlı havaya alışık - alışkınlar.

2- to get used to (adapte olmak yeni bir duruma alışmak)
You get used to it after some time - Bir süre sonra alışıyorsun.
I can't get used to the cold and long winter in Russia- Rusya'nın uzun ve soğuk kışlarına alışamadım.
My sister has just gone to mountaineering class. She found it hard at first, but now she is getting used to it. - Kızkardeşim dağcılık kursuna gitmeye başladı. Başlarda çok zorlandı ama şimdi alışıyor.

3- used to (geçmişte olan fakat şu an geçerli olmayan bir durumu anlatırken)
- I used to live in Antalya - Ben Antalya'da oturdum / yaşadım. (şu an Antalya'da yaşamıyorum)
- My grandmather used to smoke but then she had health problems and had to stop. - Büyükannem sigara içerdi ama sağlık problemleri başlayınca sigarayı bırakmak zorunda kalmıştı.

25 Ocak 2017 Çarşamba

İngilizcede bazı kısaltmalar

etc. (et cetera): Vs, vb. falan filan anlamlarında
e.g. (example): Örnek
RSVP (Please respond):  Aslında "répondez s'il vous plaît" şeklindeki Fransızca kaynaklı bir kısaltma. Türkçe'de LCV olarak kısaltılan ve genellikle davetlerde kullanılan "Lütfen Cevap Verin" kalıbı.
ASAP (As soon as Possible): Mümkün olduğunca kısa zamanda
ATTN (Attention): Genellikle posta ve faxlarda karşımıza çıkar. Postanın veya faxın muhatabı kişi, ilgili kişi anlamında. Örnek: ATTN: Ali Kaya
N/A (Not appliable): Kullanılamaz, kullanılabilir değil.
No (Number): Numara, sıra numarası
CEO (Chief Executive Officer): Şirket yöneticisi
PIN (Personal Identity Number): Kişisel kimlik-tanılama numarası
PR (Public Relation): Halkla ilişkiler. Türkiye'de daha çok "bir kişinin veya kurumun tanıtımını-reklamını yapma" anlamında kullanılmakta.
RIP (Rest in Peace): Vefat edenlerin ardından söylenen "huzur içinde uyusun" anlamındaki kısaltma
Mr. (Mister): Bay
Mrs. (Mistress): Bayan
Vip (Very Important Person): Çok önemli kişi
Ad (Advertisement): Reklam

İnternette/sosyal medyada kullanılan İngilizce kısaltmalar:

Thx: Thanks (teşekkürler)
Pls: Please (lütfen)
4: for (için)
4ever: forever (daima)
gr8: great (harika)
2day: today (bugün)
w8: wait (bekle)
l8: late (geç)
m8: mate (arkadaş, dost)
r: are
u: you
y: why
xlnt: excellant (mükemmel)

12 Ekim 2016 Çarşamba

I / Me farkı

I (ben): Bir şahıs zamiridir (subject pronoun). Diğer şahıs (kişi) zamirleri: you, we, they, he, she, it.
Me (beni, bana): Bir nesne zamiridir (object pronoun). Diğer nesne zamirleri: you, us, them, him, her, it.

Çok basitçe anlatmak gerekirse kendimizden bahsettiğimiz bir cümlede eğer özne (subject) durumunda isek "I", nesne (object) konumundaysak "me" zarfını kullanıyoruz. 

Örnekler:

- I'm following you. You are following me. (Ben seni takip ediyorum. Sen beni takip ediyorsun)

- Ayşe and I went shopping. (Ayşe ile alışverişe gittik) Ayşe ve ben özne konumunda olduğumuzdan "I" kullanılır. (me kullanılmaz)

- My wife and I like walking. (Karım ve ben yürümeyi seviyoruz) Karım ve ben özne durumunda olduğundan "I" kullanıldı.

- Mehmet invited Hasan and me. (Mehmet, beni ve Hasan'ı davet etti) Burada nesne konumunda olduğumuzdan "me" kullanıldı.

- Fuat's sister reminded me to feed the cat.  (Fuat'ın kızkardeşi bana kediyi beslememi hatırlattı.) Bu cümlede nesne durumunda olduğumuzdan "me" kullanıldı.

Notlar: 
- Bir cümledeki nesneyi ortaya çıkarmak için yükleme kimi-neyi sorularından biri sorulur.
- İki ve daha fazla özne veya zamir olduğunda yani sıralı zamirlerde 'I' veya 'me' sonda olur: My wife and I... gibi
Cümlenin doğruluğunu test etmek için cümlede geçen diğer isimler ifadeden çıkarılıp kontrol edilebilir.
My wife and I like walking. Cümle hâlâ anlamlı
Mehmet invited Hasan and me. Cümle hâlâ anlamlı

17 Mayıs 2016 Salı

Until - by kullanımı (farkı)

Until / Till

Daha resmi konuşmalarda until, teklifsiz konuşmalarda till kullanılıyor.
kadar, değin, dek, -inceye kadar anlamlarına geliyor.

- I walked until 9 pm. (Saat 9'a kadar yürüdüm)
- They had to stay in the exam room until the end of the exam. (Sınav bitene kadar sınıfta kalmak zorunda kalmışlardı)
- We will stay at the party until midnight. (Geceyarısına kadar partide kalacağız)
- She studied until 8 pm. (Saat 8'e kadar dersteydim-çalıştım)
- I can't go out until the rain stops. (Yağmur durana kadar dışarı çıkamam)

By

By İngilizce'de pek çok şekilde karşımıza çıkar. Bunlardan biri "kadar" anlamında da kullanılan by.
Bu yüzden "until" ile karıştırılır.

- I will finish my project by 5 pm. (Projemi saat 5'e kadar bitiririm /5'ten önce bitiririm)
- He will quit smoking by the fall. (Sonbahara kadar sigarayı bırakacak- sonbahardan önce)
- I need to return the book by October 15. (Kitabı 15 Ekim'e kadar geri vermem gerekiyor)


Örneklerden anlaşılacağı gibi; until belirli bir zamana kadar olan eylem veya durumlarda kullanılıyor. "Saat 9'a kadar (tam olarak 9'a kadar) çalıştım"
By ise belirli bir zamandan önce gerçekleşmesi gereken durum veya eylem bildiren cümlelerde kullanılıyor. "Kitabı ayın 15'inde ya da 15'inden önce geri vermem gerekiyor"

By the time


Yine "kadar" anlamına gelir ancak genellikle iki cümleli (fiilli) yapılarda kullanılır. Bir olay gerçekleşene kadar diğer olayın gerçekleştiğini ya da çoktan gerçekleşmiş olacağını anlatılırken kullanılır. Cümlenin birisinde past simple(v2), diğerinde past perfect(v3) veya future perfect tense kullanılır. Cümlenin başında ya da ortasında yer alabilir.

- The supermarket was closed by the time I left work. (Ben işten çıkana kadar (çıktığımda) market kapanmıştı)
- By the time they arrived at the bus station, the bus had taken off. (Onlar otobüs durağına varana kadar otobüs gitmişti)
- The thief was gone by the time I called the police. (Ben polisi aradığımda hırsız -çoktan- kaçmıştı)
- By the time you came my place, I will have already been slept. Sen eve geldiğinde (gelene kadar) ben zaten uyumuş olacağım.