17 Mart 2022 Perşembe

İngilizcede sıradan

- Hagi wasn’t some run-of-the-mill football player. (Hagi sıradan bir futbolcu değildi)

- I bought a second hand camera to learn the photography. It was cheaper than yours.  It’s a run-of-the-mill device. (Fotoğrafçılığı öğrenmek için ikinci el bir kamera aldım. Seninkinden ucuzdu. Sıradan bir cihaz)

- Limonata could have been a run-of-the-mill film but Serkan Keskin turns it into an interesting road story. (Limonata sıradan bir film olabilirdi ama Serkan Keskin onu ilginç bir yol hikayesine dönüştürüyor.

- I make my own breads. They are so much better than anything from a run-of-the-mill bakery. (Kendi ekmeğimi yapıyorum. Sıradan bir fırındakilerinden çok daha iyiler.

Run-of-the-mill:

Sıradan, âlâlade, özel olmayan. 

ingilizce deyimler

15 Mart 2022 Salı

Can - Be able to farkı

Can - modal verb

To be able - verb

-abilmek, -ebilmek (ability)

CAN, genel bağlamdaki ifadelerde vardır. Yani her durumda 'be able to' yerine kullanılamaz.

BE ABLE, 

Özel durumlardan veya belirli bir zamandan bahsedilirken. Çoğu durumda 'can' yerine kullanılabilir. 

- I can speak Turkish. (Türkçe konuşabilirim) Türkçe konuşabiliyorum

- I can ride a bike. (Bisiklet sürebilirim)

- I’m not able to ride a bike today. I have a lot of work to do. (Bugün bisiklet süremem. Yapacak çok işim var)

- I‘m able to ride a bike. (Bisiklet sürebilirim)



İhtimal dahilindeki durumlardan bahsedilirken de can kullanılır:

- A flock of starlings can be a thrilling sight. (Bir sığırcık sürücü heyecan verici bir görüntü oluşturabilir)

- We can even see snow in April. (Nisan ayında bile kar görebiliriz)



Can bir modal olduğundan başka bir fiili takiben kullanılamaz. Bu tür durumlarda to be able (infinitive) fiili gelmeli.

- I was too busy. I want to be able to read the book in this weekend. (Çok yoğundum. Hafta sonu kitap okuyabilmek istiyorum) I want can to… diyemeyiz.



Can, Present Tense (geniş zaman) ve Past Tense (geçmiş zaman) cümlelerinde kullanılır (geçmiş zamanda could).
Future Tense, Present Perfect Tense gibi bazı zamanlarda kullanılamaz.

- Be able, future ve present perfect tense dahil tüm zamanlarda kullanılabilir.

- Finally, I will be able to sleep tonight. (Sonunda bu gece uyayabileceğim)

- She has been able to achieve her goals after many years. (Yıllar sonra hedeflerine ulaşabildi)



Can, diğer modallarla birlikte kullanılamaz. (must, should, would vs.)

to be able, başka modallarla birlikte kullanılabilir.

- They should be able to work with us. (Bizimle çalışabilmeliler)

- If I hadn't headache I would be able to go to school today. (Başım ağrımasaydı bugün okula gidebilecektim)



Can, geçmiş zamanda could

Be able to, was /were able to halini alır.

- I could climb the trees when I was young. (Gençken ağaçlara tırmanabilirdim)

- I was able to climb the trees when I was young. (Gençken ağaçlara tırmanabilirdim)



Geçmiş zaman olumlu cümlelerinde de yukarıda bahsedilen fark geçerlidir. 'Could' daha genel ifadelerde, 'was/were able to' daha spesifik (özel) durumlarda veya zamanlarda kullanılır.

- Our baby broke the radio. Thankfully, we were able to repair it. (Bebeğimiz radyoyu bozdu. Neyse ki, tamir edebildik)

- I'm glad the payment was able to arrive to the correct address. (Ödemenin doğru adrese ulaşabilmesine sevindim)



Olumsuz cümlelerde couldn’t ve weren’t/wasn’t able çoğu durumda birbirinin yerine kullanılabilir.

- He couldn’t join the meeting because his mother was sick. (Toplantıya katılamadı çünkü annesi hastaydı)

- He wasn’t able to join the meeting because his mother was sick. (Toplantıya katılamadı çünkü annesi hastaydı)



Could ayrıca rica cümlelerinde kullanılır.

- Could you put my name on it too? (Onun üzerine benim ismimi de yazabilir misin?) Koyabilir miydin? diyor herhalde.


Could kullanımı - örnekler

10 Mart 2022 Perşembe

İngilizcede Zamana Ayak Uydurmak

- You need to get with the times. (Zamana ayak uydurmalısın)

- My grandfather has started using social media. He says get with the times or get left behind. (Büyükbabam sosyal medya kullanmaya başladı. “Zamana ayak uydur ya da geri kal” diyor.

- I think, my mother won’t get with the times. She still uses a phone she bought 20 years ago. (Sanırım annem zamana uyum sağlayamayacak. Hala 20 yıl önce aldığı telefonu kullanıyor.

- Some companies refuse to get with the times. This is one of the reasons for the failing. (Bazı şirketler zamana ayak uydurmayı reddediyor. Bu batma sebeplerinden biri)

Get with the times:

Güncel olanı ve yeniyi takip etmek, zamana ayak uydurmak. Eskilerde kalmamak.

7 Mart 2022 Pazartesi

Maybe / May be farkı

Maybe / may be

Belki, muhtemel, mümkün. 'Maybe' ve 'may be' benzer anlamlara gelseler de eşanlamlı sözcükler gibi aynı cümlede birbirlerinin yerine kullanılamaz.

maybe

Adverb (zarf)

👉 Genellikle cümlelerin başında bulunur.



may be

fiil + yardımcı fiil (verb + auxiliary verb)

👉 Genellikle özneden sonra gelir.



- I’m happy. (Mutluyum)

- I may be happy. (Mutlu olabilirim)

- Maybe I’m happy. (Belki mutluyum)



- She is tried. (O yorgun)

- She may be tried. (O yorgun olabilir - yorgundur)

- Maybe she is tried. (Belki yorgundur)



- Maybe the concert is cancelled. (Belki konser iptal edilmiştir) maybe (zarf) + concert (isim) + is (to be)

- The concert may be cancelled. (Konser iptal edilmiş olabilir) concert (isim) + may (fiil) + auxiliary verb (yardımcı fiil)

İlk cümledeki 'is' to be fiili, ikinci cümlede 'be' yardımcı fiiline dönüştü.



- I won’t see you again. (Seni tekrar göremeyeceğim)

- I may not see you again. (Seni tekrar göremeyebilirim)

- Maybe I won’t see you again. (Belki seni tekrar göremeyeceğim)

İkinci cümlede 'may' fiilinden sonra 'be' yardımcı fiili gelmedi. Çünkü 'be' yardımcı fiilini genellikle bir sıfat veya isim takip etmelidir. Bu cümlede 'may' fiilini bir başka fiil takip ediyor (see).

22 Şubat 2022 Salı

İngilizcede Uzun uzadıya

- Marketing issues are discussed at lenght in our meeting with CEO. (Yönetici ile yaptığımız toplantıda pazarlama meseleleri derinlemesine tartışıldı.)

- She talked to us at lenght about how complicated his life was. (Bize hayatının ne kadar karmaşık olduğunu uzun uzun anlattı)

- Yakup Kadri talks about this at lenght in his book Ankara. (Yakup Kadri, Ankara adlı kitabında bunu uzun uzun anlatır)

- I will write at lenght about how crappy place is. (Ne kadar berbat bir yer olduğunu uzun uzadıya yazacağım)

At lenght:

Uzun uzadıya, derinlemesine, ayrıntılarıyla anlamlarındaki İngilizce ifade.


18 Şubat 2022 Cuma

İngilizce Af Buyur?

Come again

(Informal) günlük dilde genelde şaşırma ünlemi yerine, "ne dedin?"
"bir daha söyle!",
"buyur?",
"efendim!?" anlamlarına gelen argoya yakın bir ifade. 
Yani "duyduğumdan veya doğru anladığımdan tam olarak emin değilim. Şunu bir daha söyle!"

Genellikle arkadaşlar arasında veya aile içinde kullanılır.

- I’m flying to Chine tomorrow. (Yarın Çin’e gidiyorum - uçuyorum)
- Come again? (Buyur?)


- Can you gift me those shoes? (Şu ayakkabıları bana hediye eder misin?)
- Come again? (Ne dedin?)


"You what now" ifadesi de benzer bir anlamdadır.


15 Şubat 2022 Salı

İngilizcede Çıkmaz Ayın Son Çarşambası

Türkçedeki karşılığı “Balık kavağa çıkınca” ve “Çıkmaz ayın son çarşambası” olan deyim.

Örnek cümleler:

- The theater building will be renovated when pigs fly. (Domuzlar uçtuğunda tiyatro binası yenilenmiş olur)

- When pigs fly I’ll get married. (Çıkmaz ayın son çarşambası evlenirim)

- When pigs fly, I might be able to finish this Project. (Balık kavağa çıkınca bu projeyi bitirebilirim)

- I will be more serious about my life and my job when pigs fly. (Domuzlar uçtuğunda hayatım ve işimle ilgili daha ciddi olacağım."

When pigs fly:

Asla gerçekleşmeyeceği düşünülen şeylerden bahsederken kullanılan İngilizce deyim. İmkansıza yakın. Neredeyse sıfır ihtimal.


10 Şubat 2022 Perşembe

in the end - at the end

in the end

Sonunda anlamında, bir zamanın veya bir olay zincirinin sonunu ifade ederken kullanılır. Eventually, finally veya after all yerine kullanılabilir.

- In the end I decided to buy him a new bike. (En sonunda ona yeni bir bisiklet almaya kar verdim)

- You will meet a lot of people in life. Some people will build you up and some people will tear you down. But in the end, you’ll thank them all. (Hayatta pek çok insanla tanışacaksın. Bazıları seni geliştirecek, bazıları aşağı çekecek. Ama sonunda hepsine teşekkür edeceksin)

- I asked many people for your address. It was a tough effort but in the end I found you. (Adresini pek çok kişiye sordum. Zor bir çabaydı ama sonunda seni buldum)



at the end

Bir şeyin veya bir bloğun son parçası, son bölümü. Yolun sonu, tünelin sonu, filmin sonu gibi ifadelerde kullanılır.

- Is there a tailor near here? (Yakınlarda bir terzi var mı?)
-Yes, there is. It’s at the end of the street. (Evet, sokağın sonunda)

- Everybody was crying at the end of the movie. (Filmin sonunda herkes ağlıyordu)

- Why there's an exclamation mark at the end of the sentence. (Cümlenin sonunda neden ünlem işareti var?)

7 Şubat 2022 Pazartesi

Question Tags kullanımı ve örnekler

İngilizcede soru takısı örnekleri (question tags)

İfade olumluysa, soru eki olumsuz olmalıdır.

- She is 29 years old, isn’t she? (O 29 yaşında, değil mi?)

- You are an officer, aren’t you? (Sen bir memursun, değil mi?)

- He was at the meeting, wasn’t he? (O toplantıdaydı, değil mi?)

- She speaks Turkish, dosen’t she? (O Türkçe konuşur, değil mi?)

- They play volleyball, don’t they? (Onlar voleybol oynarlar, değil mi?)

- You are sending an e-mail, aren’t you? (Bir e-posta gönderiyorsun değil mi?)

- We will go to the party, won’t we? (Partiye gideceğiz, değil mi?)

- You ate the chocolate, didn’t you? (Çikolatayı yedin, değil mi?)

- He can ride a bike, can’t he? (O bisiklete binebilir, değil mi?)

- You have lived in Ankara, haven’t you? (Ankara’da yaşamaktasın değil mi?)

- I should wait over there, shouldn’t I? (Orada beklemeliyim, değil mi?)



İfade olumsuzsa, soru eki olumlu olmalı.

- She isn’t 29 years old, is she? (O 29 yaşında değil, öyle değil mi?)

- You aren’t an officer, are you? (Sen bir memur değilsin, öğle değil mi?)

- He wasn’t at the meeting, was he? (O toplantıda değildi, değil mi?)

- She dosen’t speak Turkish, does she? (O Türkçe konuşmuyor, değil mi?)

- They don’t play volleyball, do they? (Onlar voleybol oynamazlar, değil mi?)

- You aren’t sending an e-mail, are you? (Bir e-posta göndermiyorsun değil mi?)

- We won’t go to the party, will we? (Partiye gideceğiz, değil mi?)

- You didn’t eat the chocolate, did you? (Çikolatayı yemedin, değil mi?)

- He can’t ride a bike, can he? (O bisitlete binemez, değil mi?)

- You haven’t lived in Ankara, have you? (Ankara’da yaşamamaktasın, değil mi?)

- I shouldn’t wait over there, should I? (Orada beklememeliyim, değil mi?)



İstisna

‘I’ ile ‘to be’ fiili söz konusu olduğunda;

- I’m going to pass the exam, aren’t I? (Sınavı geçeceğim, değil mi?)

- I’m not going to pass the exam, am I? (Sınavı geçmeyeceğim, değil mi?)

2 Şubat 2022 Çarşamba

Kitchen - cuisine farkı

Kitchen

Yemek pişirilen veya yenen yer-mekan anlamında isim. Bir eve ait fiziki bir alandan bahsederken kullanıyoruz.


- I was in the kitchen all day. (Bütün gün mutfaktaydım)

- I think, the kitchen should be the biggest room in any house. (Bence mutfak bir evin en büyük odası olmalı)


Cuisine

Bir ülkeye veya yöreye ait yemeklerin tümü. Mutfak kültürü veya yemek yapma sanatı.

- We can never argue how delicious is the Turkish cuisine. (Türk mutfağının ne kadar lezzetli olduğunu tartışamayız)

- I love Italian food. It's my favourite cuisine. (İtalyan yemeklerini seviyorum. Favori mutfağım)