25 Şubat 2019 Pazartesi

Suggest - Recommend farkı / Örnek cümleler

isim; tavsiye, öneri
fiil; tavsiye etmek, önermek. Çoğunlukla birbirlerinin yerine kullanılabilir.

suggest” genel tavsiyelerde, 

"recommend” biraz daha özel tavsiyelerde, yani kişisel bir deneyime dayanan tavsiyelerde kullanılıyor. (Bunu öneriyorum çünkü daha önce deneyimledim)

Birbirlerinin yerine geçebildiği bir örnek:

- The doctor suggested that she lose weight. (Doktor kilo vermesini tavsiye etti)

- The doctor recommended that she lose weight. (Doktor kilo vermesini tavsiye etti)

- The doctor advised that she lose weight. (Doktor kilo vermesini tavsiye etti)

Bu tür bir cümle aynı zamanda dilek kipindedir (subjunctive mood). Bu yapıda geniş zamandaki ikinci fiile “–s” takısı gelmez. Özne he, she, it olsa bile fiil yalın haldedir (base form). Yani “The doctor suggested that she loses weight” denmez.

Şu dilek kipi cümlesindeki was yerine were kullanılması gibi:

   I wish I was a basketball player

 - I wish I were a basketball player
. (Keşke bir basketbolcu olsaydım)

Suggest - örnek cümleler:

- I suggest you install an antivirus software on your computer. (Bilgisayarına antivirüs yazılımı yüklemeni öneririm)

- Do you suggest buying strawberry and eating it in winter? (Kışın çilek alıp yemeyi tavsiye ediyor musunuz?) suggest kullanılan istek-dilek ifadelerinde fiile +ing takısı getirilmesi yaygındır.

- I would suggest doing research into who they are. (Kim olduklarını araştırmayı öneririm)

- There are a lot of researchs which suggests eating nuts may be good for your heart. (Fındık yemenin kalbe iyi gelebileceğini öne süren pek çok araştırma var) suggest burada öne sürmek anlamında kullanılmış.


Recommend – örnek cümleler

- I would recommend that tailor to you.
(Sana o terziyi önerebilirim)

- Can you please recommend a famous dermatologist? (Ünlü bir cildiyeci tavsiye edebilir misin?)

- Limonata is such a good movie. I strongly recommend it. (Limonata ne kadar güzel bir film. Şiddetle tavsiye ederim)

- I highly recommend this book for parents who are feeling anxious or stressed. (Stresli ya da endişeli hisseden ebeveynlere bu kitabı çok tavsiye ederim)

- I recommended that my Japanese friend try the tarhana soup. (Japon arkadaşıma tarhana çorbasını denemesini önerdim) Geniş zamanlı cümlede fiile –s takısı getirilmemesi durumu. ..friend try…

19 Şubat 2019 Salı

Past Perfect ve örnek cümleler

Past Perfect Tense, Türkçedeki miş'li geçmiş zamana benzese de tam olarak aynı değildir. Past perfect ifadelerde çoğunlukla 2 farklı olay (fill) vardır. Birisi Past Perfect, diğeri genelde Past Tense olur.


Past Perfect Yapısı: Subject + had + Verb3 (Past Participle)


1- Geçmişte tamamlanmış bir eylemden önce gerçekleşmiş başka bir eylemden bahsederken.

- Ahmet had gone out when his son arrived in the bank. (Ahmet, oğlu bankaya vardığında bankadan ayrılmıştı) Ahmet’in eylemi, oğlunun eyleminden önce gerçekleşmiş.

- When I arrived at the train station, the train had left. (Tren istasyonuna vardığımda, tren ayrılmıştı) Geç kalmış, treni kaçırmış.

- When the police came, the thief had gone. (Polis geldiğinde hırsız kaçmıştı)

- After I had had a bath, I ate breakfast. (Banyo yaptıktan sonra kahvaltımı yedim) Past perfect cümlede “have” fiili varsa kaçınılmaz olarak iki tane “had” yan yana gelir. Had had (have a bath)



2- Geçmişte belirtilen özel bir zamandan önce gerçekleşmiş eylemleri tanımlarken.

- Suna had never been to a football match before last weekend. (Suna geçen hafta sonuna kadar hiç futbol maçında bulunmamıştı) Hayatında ilk defa geçen hafta gitmiş.

- When I went to Beypazarı last month, I ate Beypazarı casserole there. I had never eaten Beypazarı casserole before. (Geçen ay Beypazarı’na gittiğimde güveç yedim. Daha önce hiç Beypazarı güveci yememiştim.)



3- Sebep sonuç ilişkisi bulunan cümlelerde. Genellikle past simple tense ile birlikte kullanılır.

- We got stuck in trafik because there had been an accident. (Trafikte şıkışıp kaldık, çünkü bir kaza olmuştu.)

- I started feeling ill because I had drunk a lot of beer for lunch. (Kendimi hasta hissetmeye başladım çünkü öğle yemeğinde çok bira içmiştim)

- It could have been nice, if you had put black shoes on. (Siyah ayakkabıları giyseydin hoş olabilirdi)


4- Geçmişteki bir olayın sonucunu vurgulamak için.


- By the time I recieved that 20% off coupon it had already expired. (Yüzde 20’lik indirim kuponu elime ulaşana kadar çoktan süresi dolmuştu.)

- By the time Nuri Bilge Ceylan received the award, he had directed five movies. (Nuri Bilgi Ceylan ödül aldığında beş filmin yönetmenliğini yapmıştı) Ödül almadan önce 5 film yönetmişti.


5- Reported speech (dolaylı anlatım) cümlelerinde geçmiş zamanlı bir olay aktarılırken.

- Saliha said that she had eaten the baklava. (Saliha baklavayı yediğini söyledi)

- Metin said that he had never been to Izmir. (Metin İzmir’e hiç gitmediğini söyledi)

14 Şubat 2019 Perşembe

Sleep - asleep farkı / Örnek cümleler

Sleep

Fiil (verb) olarak uyumak, isim (noun) olarak uyku anlamında kullanılıyor.

- I sleep like a baby. (Bir bebek gibi uyurum)

- He slept for 4 hours yesterday. (Dün 4 saat uyudu)

- I didn’t sleep a wink. (Gözümü kırpmadım) Hiç uyumadım.

- You should fix your sleep schedule immediately. (Acilen uykunu düzene sokmalısın) isim olarak kullanım.

- How much do cats sleep? (Kediler kaç saat uyur?)
- Cats spend more than half the day sleeping, snoozing for about 12,5 hours. (Kediler günün yarıdan fazlasını, yaklaşık 12.5 saatini uyuyarak, şekerleme yaparak geçirir)

Asleep
Asleep fiil değildir, sıfat (adjective) ya da zarf (adverb) olarak kullanılır.

Uykuda, uyuyan, uyumakta olan, uyumuş anlamlarındadır.

- My grandfather is asleep right now. (Büyük babam şu an uykuda) My grandfather is sleeping… ile aynı anlamda.

- The city was asleep and I went out for taking picture of the stars. (Şehir uykudaydı ve ben yıldızların fotoğrafını çekmek için dışarı çıktım)

-You can't wake person who is pretending to be asleep. (Uyuyor numarası yapan birini uyandıramazsın)

- I was so tired. I fell asleep on the bus. (Çok yorgundum. Otobüste uyuyakaldım).

Fall asleep: Uyuyakalmak

7 Şubat 2019 Perşembe

Will - going to farkı / will kullanımı


Will – be going to

Her ikisi de gelecek zaman (future tense) cümlelerinde kullanılır.

Ancak basitçe:

“Will”, genelde daha ani bir kararla yapılan fiillerle birlikte, daha belirsiz durumlarda kullanılıyor.

“Going to” ise gelecekle ilgili daha kesin, net veya planlanmış eylemlerden bahsederken kullanılıyor.

diyebiliriz.

- Mr. Kaya called you in the morning? (Sabah seni Kaya Bey aradı)
I will call him back. (Ona döneceğim- arayacağım)

- The phone is ringing. (Telefon çalıyor)
- I will get it. (Ben bakarım)

- If you don't challenge yourself, you will never realize what you can become. (Kendine meydan okumazsan ne olabileceğini asla bilemezsin) Şartlı cümlelerde genelde will kullanılır.

- Our team will probably win. (Bizim takım muhtemelen kazanır.) Gelecekle ilgili kişisel tahminlerde genelde will kullanılır.

- They'll likely buy a new shoes. (Herhalde yeni bir ayakkabı alırlar)

- Tomorrow I’m going to fly to Antalya. (Yarın Antalya’ya uçuyorum) Kesin bir bilgi

- I cannot get out with you. I’m going to do my homework. (Seninle dışarı çıkamam. Ödevlerimi yapacağım)

Günlük dilde  "going to"bazen  "gonna" olarak kısaltılır.
 - I'm gonna make a cake for your birthday.. (Doğum günün için pasta yapacağım)



Will - diğer kullanımları (gelecek zaman dışındaki):

1- Alışkanlıklardan, rutinlerden bahsederken.

- Your boys are fighting. (Senin çocuklar kavga ediyor)
- Yes. They will do that. (Evet. Yaparlar) Sürpriz değil, sürekli kavga ediyorlar çünkü.

- When do bears start to hibernate? (Ayılar ne zaman kış uykusuna yatmaya başlar?)
- The bears will start to hibernate in the end of October. (Ayılar Ekim sonunda kış uykusuna yatmaya başlar) Her yıl gerçekleşen bir rutin.

2- Geçmişteki alışkanlıklardan veya rutinlerden bahsederken “will”in geçmiş zaman formu olan would kullanılır”

- In the years I worked there we would play table tenis every noon. (Orada çalıştığım yıllarda her öğlen masa tenisi oynardık) Bakınız WOULD KULLANIMI 

Biraz "Used to" kullanımına benziyor.

- My grandmather used to smoke but then she had health problems and had to stop. (Büyükannem sigara içerdi ama sağlık problemleri başlayınca sigarayı bırakmak zorunda kalmıştı).


3- Rutinleşmiş veya zamanlanmış bir eylem hakkında yorum yaparken.

- The news will be starting on tv. Could you turn on it please? (Haberler başlamış olacak. Televizyonu acabilir misin?)

Cümle hem yazımda, hem söylemde gelecek zaman yapısında olmasına rağmen şimdiki zamandan bahsediyoruz. Bu tür kullanımı Türkçede de aynı şekilde görürüz. Ahmet gelmiş olacak, kapıyı açar mısın? Yani şu an kapıda. Ahmet’in geldiğinden neredeyse eminiz.

- She will be sleeping about now. I think we don’t call her. (Şu sıralar uyuyor olacak, aramayalım bence)

- Their bus will be taking a break at this time at Burdur. (Şu sıra otobüsleri Burdur’da mola vermiş olacak) Şu sıra moladalardır anlamında. Şimdiki zamandan bahsediyor.


Bu kullanım gelecek zaman kiplerinden future continuous tense ile aynı gibi görünmesine rağmen burada şimdiki zamanı ifade ediyor.


Future continuous tense - örnek bir cümle

- They'll be travelling to Antalya tomorrow night. (Yarın gece Antalya’ya yolculuk ediyor olacaklar.)


31 Ocak 2019 Perşembe

What are you up to? / What are you doing?

What are you up to?
What are you doing?

Her iki ifade de "Ne yapıyorsun? (şu anda)" anlamında olmasına rağmen bazı farklar var.

What are you doing? sorusu tonlamaya da bağlı olarak daha direkt veya kaba gibi görünür. Ne yapıyorsun?

What are you up to? ise daha endirekt, daha yumuşak biçimde "Ne yapıyorsun?" demektir. Günlük kullanımda daha çok tercih edilir.

What are you up to? (Ne yapıyorsun?)
What are you up to this saturday? (Cumartesi günü ne yapıyorsun?)
What are you up to these days? (Bu günlerde ne yapıyorsun?) Neler yapmaktasın?

20 Ocak 2019 Pazar

Could kullanımı - örnekler


1- ‘Can’ modalının (yardımcı fiilinin) geçmiş zaman hâlidir.

- At one time I could swim hundred of meters in two minutes, but I can’t anymore. (Bir zamanlar yüz metreyi iki dakikada yüzebilirdim ama artık yapamam)

- When I was young I could eat a 1 kg steak and still feel for more. Now a 100g beef patty is too much for me. (Gençken 1 kilo biftek yiyebilirdim ve doymazdım. Şimdi 100 gram köfte çok geliyor.)

2- Olasılık veya yeterlilik içeren ifadelerde. Bu cümleler aynı zamanda şartlı (conditional) olabilir.

- Perhaps you could produce a short film on hens. (Belki tavuklar üzerine kısa bir film çekebilirsin)

- You could pass the exam if you study regularly. (Düzenli çalışırsan sınavı geçebilirsin)

- If you could travel back in time, where would you go? (Zamanda yolculuk yapabilseydin, nereye giderdin?)

3- Rica cümlelerinde. Örneğin “Could you do” ifadesi “can you do” ifadesine göre daha nazikçedir.

- Could you close the door please? (Kapıyı kapatabilir misin lütfen)

- Could I have some salt please. (Biraz tuz alabilir miyim lütfen)

4- Geçmişle ilgili bir pişmanlık, şikayet veya bahane belirtirken.Genellikle yapılamayan veya yanlış yapılan eylemlerden bahsederken. “Could have” kalıbında kullanılır. Örneğin; I could have do (yapabilirdim).

- I could have been a doctor , but I didn’t have the patience to stay in school and finish. (Bir doktor olabilirdim fakat okulu bitirecek kadar sabrım yoktu)

- We never could have known that it would happen. (Bunun olacağını asla bilemezdik)

- You could have told me that you love to someone else. (Bana başka birinden hoşlandığını söyleyebilirdin)


5- “Olabilir” anlamına gelen “Could be” kalıbı şeklinde kullanım. Bir tavsiyede bulunurken veya eleştiri yaparken daha nazik görünmek veya doğrudan fikir beyan etmiş gibi görünmemek için de bu kalıp kullanılır.

- I could be wrong but we haven't seen this film on the tv. (Yanılıyor olabilirim ama bu filmi tv’de daha önce görmedik)

- Daniel Caligiuri could be the solution to Fenerbahce SK's woes. (Daniel Caligiuri Fenerbahçenin sıkıntılarına çözüm olabilir.)

Would have / Could have / Should have / kullanımı - örnekler

11 Ocak 2019 Cuma

İngilizcede büyük sayıların okunuşu


542,290,575,250 (Beşyüz kırk iki milyar, iki yüz doksan milyon, beş yüz yetmiş beş bin, ikiyüz elli)

Five hundred and forty-two billion, two hundred and ninety million, five hundred and seventy-six thousand, two hundred and fifty.

180,000
One hundred and eighty thousand.

40,100
Forty thousand, one hundred.

200,047
Two hundred thousand, forty-seven.

3,000
Three thousand. (Three thousands denmez) İngilizcede sayılar teleffuz edilirken çoğul yapılmaz.

Fiyat teleffuz edilirken,

3,000 TL
Three thousand liras (İngilizcede paradan bahsedilirken ise para birimi çoğul yapılır. Para birimi başa yazılır; ₺3.000 gibi)

5.75 TL
Five Turkish liras, seventy-five. (Ancak İngilizcede günlük kullanımda kuruşlu ifadeler okunurken daha pratik olduğundan para birimleri söylenmeyebilir. Five seventy-five şeklinde de söylenebilir.)

$500,000
Five hundred thousand dollars veya
Five hundred grand. (Bazen bin sözcüğü yerine “Grand” kullanılır. Fakat sayıda küsurat varsa kullanılamaz.

2,000
Two grand denebilir (2,300 Two grand three hundred denemez. Two thousand three hundred denir)

veya 2K (Son zamanlarda iyice yaygınlaşan bir kullanım. Özellikle teknik terminolojide 1000 yerine çoğunlukla "K" kullanılır)
8K (Sekiz bin)

7 Ocak 2019 Pazartesi

On time / in time farkı

On time:

Tam zamanında anlamındadır. Ne biraz erken, ne de biraz geç. Tam planlanan zamanda, tam zamanında.

- I’m trying to be on time for work for the whole year. (Tüm yıl boyunca işe tam zamanında gitmeye çalışıyorum-uğraşıyorum)

- The job interview has been scheduled for 17:30.  I have to arrive on time. (İş görüşmesi saat 17.30'da. Tam zamanında orada olmalıyım)


In time:

Zamanında anlamında. "On time" ifadesi kadar bir keskinlik yoktur. Öncesinde veya sonrasında yeteri kadar boşluk olabilir. 

- My flight was at 8 o'clock. I missed it because I couldn't be at the airport in time. (Uçuşum saat sekizdeydi, Zamanında havaalanında olamadığım için uçağı kaçırdım)

- The ambulance arrived just in time. (Ambulans zamanında geldi) 

28 Aralık 2018 Cuma

Compound adjectives örnek cümleler

Compound adjectives nedir?
Bir birleşik sıfat (compound adjective) iki veya daha fazla sözcükten oluşan bir sıfattır.
Genelde bu iki veya daha fazla sözcük, arasına tire (-) konularak tek bir sıfat haline dönüştürülür.
Birleşik sıfatlar; isim+sıfat, isim+fiil(past participle), isim+fiil(present), sıfat+isim, sıfat+fiil(PP), zarf+fiil(PP) şeklinde olabilir.

I saw a man-eating alligator on tv. (Televizyonda adam yiyen bir timsah gördüm)
Burada timsah tanımlanıyor. İnsan yeme özelliği olan bir timsahtan bahsediliyor. - Nasıl bir timsah? - İnsan yiyen bir timsah..

I saw a man eating alligator on tv.
(Televizyondan timsah yiyen bir adam gördüm)
Tire konulmadığında bu cümleden timsah yiyen bir adamdan bahsedildiği, yani ilk cümledeki durumun tam tersi bir durum anlaşılıyor.


Compound adjective örnek cümleler:
- She lives in a Turkish-speaking country. (O, Türkçe konuşulan bir ülkede yaşıyor)

- Kemal Sunal is a well-known Turkish actor. (Kemal Sunal çok tanınan bir Türk aktördür)

- It’s a five-day tour. (Üç günlük bir gezi) Bileşik sıfat çoğul olduğunda sonuna ‘s’ konulmaz.

- My doughter is reading a 500-page book. (Kızım beşyüz sayfalık bir kitap okuyor)

- It was a four-hour flight. (Dört saatlik bir uçuştu)
Bu cümle “The tour is five days long.” şeklinde de söylenebilirdi. Ancak bileşik fiil kullanmak ifadeye daha akademik bir hava katar. Üst seviye İngilizce bilgisinin olduğunun göstergesidir.
- Mr.Orhan stated doesn't block anyone on Twitter because he’s open-minded. (Orhan Bey açık görüşlü biri olduğundan, Twitter’de kimseyi engellemediğini belirtti)

- I have excuse. I’m hot-headed. (Mazeretim var, asabiyim ben.)

- We will start using wind-powered generators next year. (Gelecek yıl rüzgar enerjili jeneratörler kullanmaya başlayacağız.)

- This is a smoke-free facility. Thank you for not smoking. (Burası sigara içilmeyen (sigarasız) bir tesistir. Sigara içmediğiniz için teşekkür ederiz.)

- Sebahat made her fortune the old-fashioned way. She inherited it. (Sebahat servetini eski moda yöntemle edindi. Miras kaldı.)

- He barely raises his voice. He is very soft-spoken usually. (Nadiren sesini yükseltir. Genellikle çok yumuşak konuşan biridir.)

- Are you left-handed? (Solak mısınız?)

20 Aralık 2018 Perşembe

How many times - How much time

"How many times" ve "How much time" kullanımı, farkları ve örnek cümleler.

How many times:
How many time.
İşlem sayısını veya eylemin tekrarlanma sayısını öğrenmek için sorulan soru.

- How many times did you take a shower today? (Bugün kaç kez duş aldın?)
- How many times have you been to Ankara? (Ankara'da kaç kez bulundun?)
- How many times have we gone down this road? (Bu yoldan kaç kez gittik?)

How much time:
How much times
Süre, toplam süre, yapılan işin zaman olarak miktarı. Daha günlük dilde aynı anlamlara gelen "how long" kalıbı da kullanılır.

How much time does it take to write the report? (Raporu yazmak ne kadar sürer? - Rapor ne kadar sürede yazılır?)
- How much time does it take to go on Google and search them up? (Google'a girmek ve onları aramak ne kadar zaman alır?)
- How much time have you waited in line? Ne kadar zamandır sırada bekliyorsun?
- How long have you waited in line here? (Ne kadar zamandır sırada bekliyorsun?)