20 Kasım 2020 Cuma

Please cümlenin başında / Please cümlenin sonunda

Imperatives 

İngilizcede emir belirten cümlelerdir.

Yön tarif ederken, bir tavsiyede bulunurken, ikaz ederken vb. kullanılan yapı.

- Turn the second left into Konur street. (İkinci soldan Konur sokağa dön)

- Welcome, come in. (Hoş geldin, içeri gel)


Bu cümlelerde özne kullanılmaz fakat kastedilen ikinci tekil/çoğul kişidir: You (sen, siz)

Fiil yalın haldedir (base form): Come, turn, take, go, jump, sit…

Hikaye (telling story) dili değildir.



- Don’t stand here. (Burada durmayın-beklemeyin)

- Get out! (Defol)

- Let’s be quiet in the library. (Kütüphanede sessiz olalım) “Kütüphanede sessiz olun” deniyor.

- Tell me a proverb. (Bana bir atasözü söyle)

- Don’t worry, be happy! (Üzülme, mutlu ol!)

- Do not touch that! (Ona dokunma)



Please

Bazen emir cümlesini biraz yumuşatmak için ‘please’ kullanmak gerekir.

Cümlenin başında veya sonunda bulunması anlamı değiştirmez. Ancak duruma göre ifadeyi daha direkt veya daha ince gibi gösterebilir.

- Please sit down. (Lütfen otur) Kulağa sanki daha nazikçe geliyor.

- Sit down, please. (Otur, lütfen) Biraz daha buyurgan, doğrudan istek. 




11 Kasım 2020 Çarşamba

At the school / at school

Okul, üniversite, hastane, cami gibi kamunun yararlandığı binalardan bahsedilirken 'the' kullanılır mı?.. Hangi kullanım doğru?.. İkisi de doğru. Şöyle ki:

- I'm in hospital. (Hastanedeyim) Hasta olduğum için hastanedeyim

- I'm in the hospital. (Hastanedeyim) Başka bir sebepten hastanedeyim; bir iş veya ziyaret için örneğin.


- I'm at school. (Okuldayım) Okuyorum, öğrenci olduğum için okuldayım.

- I'm at the school. (Okuldayım) Başka bir sebepten okuldayım; birisiyle buluşmak için örneğin.


- I'm at mosque. (Camideyim) İbadet etmek bulunuyorum.

- I'm at the mosque. (Camideyim) Başka bir sebepten dolayı camideyim.


- I'm at the university to visit my brother. (Abimi ziyaret etmek için üniversitedeyim) 




31 Ekim 2020 Cumartesi

Each / Every farkı

Each

Bir topluluğun veya bir listenin her bir ögesini belirtirken,


Every

Bir topluluğun veya listenin tamamından, genel olarak bahsederken. 


- Suheyla said "hello" to each of the guests attending the wedding. (Süheyla düğüne katılan her konuğa "merhaba" dedi) Her konuğa ayrı ayrı merhaba dedi.

- Suheyla said "hello" to every guest at the wedding. (Süheyla düğündeki herkese "merhaba" dedi.) Bu cümlede hepsine birden "merhaba" dediği anlaşılıyor.

- Thank you to each of my friend who believe in and support me. (Bana inanan ve destekleyen arkadaşlarımın her birine teşekkür ederim) Her arkadaşa ayrı ayrı teşekkür.

- I would like to thank every audience who watched my show. (Şovumu izleyen her seyirciye teşekkür etmek isterim) Bütün seyircilere topluca bir teşekkür söz konusu.


Each 

İki ve daha fazla şeyden söz ederken,


Every

Üç ve daha fazla şeyden söz ederken,


- Van cat has a different color on each eye.  (Van kedisi her biri farklı renkte gözlere sahiptir) 

- Van cat has a different color on every eye  İki göz olduğundan bu cümlede every kullanılamaz.

- The dog sniffed every wheel of the pickup.  (Köpek kamyonetin her tekerini kokladı)

- The dog sniffed each wheel of the pickup. (Köpek kamyonetin her tekerini kokladı)


Fotoğraf: Instagram @emrahmaturr




21 Ekim 2020 Çarşamba

its - it's farkı

it’s

“It is…” ve “It has…” yapısının kısaltılmış yazımıdır.

- It’s too late to be out. / It is too late to be out. (Dışarı çıkmak için çok geç)

- How it started, how it’s going. / How it started, how it is going. (Nasıl başladı, nasıl gidiyor)

- Pick up the phone! It’s been ringing for 10 minutes. /Pick up the phone! It has been ringing for 10 minutes
. (Telefonu aç. 10 dakikadır çalıyor)

its

İyelik sıfatıdır (possesive adjectives). İsimlerin önünde kullanılır: My pen, your key, his book, their cars, its client… gibi.


- This tv program drives its audience insane. (Bu tv programı izleyicilerini çıldırtıyor)

- Which company wants to lose its clients? (Hangi şirket müşterilerini kaybetmek ister!)

- Antalya is known for its wonderful beaches. (Antalya harika plajları ile bilinir)

10 Ekim 2020 Cumartesi

Lose - miss farkı / örnekler

Lose

Kaybetmek, kaçırmak, kaybolmak...

Lose – Lost - Lost


Nesneler için kullanılır: 

- I lost my case! (Çantamı kaybettim!)


Hayatını kaybeden kişi veya hayvanlardan bahsederken:

- Hayrettin lost his father today. (Hayrettin bugün babasını kaybetti) Babası hayatını kaybetti.


Spor karşılaşmalarının sonuçlarından bahsederken:

- M.Carlsen has not lost a single classical chess game in 800 days. (Carlsen 800 gündür satranç maçı kaybetmedi)


Bir şeyden veya histen mahrum kalındığında:

- I’ve lost all motivation for online school. (Online okulda tüm motivasyonumu kaybettim)



Miss

Kaçırmak, eksik olmak, özlemek...

Miss – Missed - Missed


Toplu taşıma araçlarının kaçırılması:

- I missed the 16:00 bus. (4 otobüsünü kaçırdım)


Bir aktivite veya fırsatın kaçırılması:

- The concert is tomorrow. Don't miss this fascinating vocal and great melodic harmonies. (Konser yarın. Bu büyüleyici vokali ve harika melodileri kaçırmayın)


Özlemek anlamında: 

- I missed talking about him (Onun hakkında konuşmayı özledim)



4 Ekim 2020 Pazar

Rise / Raise farkı - Örnekler

Anlamları aşağıda yazılı olan fiillerden ‘rise’ geçişsiz (intransitive), ‘raise’ ise geçişli (transitive) fiildir. ‘Transitive’ler nesne (objective) alabilen fiillerdir. Yani, bu ikisinden yalnızca raise fiiline neyi? veya kimi? sorularını sorduğumuzda yanıt alabiliriz. Bak: Transitive – Intransitive nedir?


Rise:

Yükselmek, yukarı kalkmak, doğmak, artmak…

Fiil çekimi: Rise - Rose - Risen

- I hope coronavirus cases will not rise in the days ahead. (Umarım önümüzdeki günlerde koronavirus vakaları artmaz)
Subject: Coronavirus cases, verb: rise, object: YOK

- The sun rises in spite of everything. (Her şeye rağmen güneş -hep- doğar)
Subject: The sun, verb: rise, object: YOK 

- Students have risen from their chairs. (Öğrenciler sandalyelerinden kalktılar/doğruldular)
Subject: Students, verb: risen, object: YOK

- Electricity prices have risen. (Elektrik fiyatları arttı/yükseldi)
Subject: electricity prices, verb: risen, object: YOK

Raise:

Yükseltmek, ayağa kaldırmak, büyütmek, artırmak…

Fiil çekimi: Raise – Raised – Raised

- If you have a question raise your hand. (Bir sorunuz varsa elinizi kaldırın)
Subject: you, verb: raise, object: your hand


- She has raised the issue herself. (Sorunu kendisi büyüttü)
Subject: she, verb: raised, object: issue

- I’m strong because a strong woman raised me. (Güçlüyüm, çünkü beni güçlü bir kadın büyüttü/yetiştirdi)
Subject: I, verb: raised, object: me

24 Eylül 2020 Perşembe

Alone / Lonely farkı

 Alone

Yalnız, tek başına. Yalnız olma durumunu belirten sıfat ve zarf. Olumlu veya olumsuz anlamda kullanılabilir.

Örnek cümleler:

- I live alone in Ankara. (Ankara'da yalnız yaşıyorum)

- Some steps need to be taken alone. (Bazı adımların tek başına atılması gerekir)

- We thought we were alone in the room. (Odada yalnız olduğumuzu düşündük)

Lonely

Yalnız, yapayalnız. Yalnız olma durumunu olumsuz veya acıklı manada belirten sıfat. 

Örnek cümleler:

- I'm lonely without you. (Sensiz yapayalnızım)

- We all feel depressed and lonely at some point in our lives. (Hepimiz hayatımızın bir döneminde depresif ve yalnız hissederiz)

- Unfortunately, it was a lonely holiday season for many of us. (Maalesef çoğumuz için yalnız bir tatil sezonu oldu)


15 Eylül 2020 Salı

Depend / Depending farkı

Depend / depends

Bağlı, bağlı olarak. 

Cümlede ana fiildir (main verb). Depend, bir durum fiili (stative verb) olduğu için şimdiki zaman formu yoktur. Yani “It’s depending…” şeklinde bir cümle kuramayız.


Örnek cümleler:

- Sometimes, the answers depend on how the question is asked.
(Bazen cevaplar sorunun nasıl sorulduğuna bağlıdır.)  Bu örnekte The answers [subject]  /  depend [verb]  

- The rainforests make life on our planet possible. Keep them alive, our lives depend on it! (Yağmur ormanları gezegende yaşamamızı mümkün kılar. Onları yaşatalım. Hayatlarımız buna bağlı)

- Delivery price depends on your location. (Kargo ücreti adresinize bağlıdır) Adresinize göre değişir 

- We should not depend on the weather to send our children to school.
(Çocuklarımızı okula göndermek için hava durumuna bağlı olmamalıyız)



Depending 

Bağlı, bağlı olarak

Cümlede ana fiil değildir, extra, tamamlayıcı bilgi verilirken kullanılır.

- I might forgive him, depending on what he tell me. (Bana söyleyeceklerine bağlı olarak onu affedebilirim)  I [subject]  /  forgive [verb]

- Depending on the weather, viruses can remain suspended in air for hours. (Hava durumuna bağlı olarak virusler saatlerce havada asılı kalabilir) viruses subject suspended verb



Depend / depends, depending genellikle ‘on’ edatı ile kullanılır. Depends in, depending at vs… diyemeyiz.


8 Eylül 2020 Salı

Gerund / Infinitive kullanımı - farkı

Gerund: İsim fiil /ulaç (verb+ing)

Infinitive: Mastar (to verb)

Bazen cümlelerde 2 fiil (verb) kullanmak gerekir. I want to go out! (Dışarı çıkmak istiyorum) 

Bir fiili başka bir fiilin takip ettiği cümlelerde İkincisi ya infinitive (to+verb) ya da  gerund (verb+ing) olmak zorunda. Infinitive mastar halidir. To go > Gitmek    To swim > yüzmek gibi.  

- I like snowboarding. (Kar kaykayı yapmayı severim) /snowboarding bir isim fiildir (Gerund) 

- I like to snowboard.  (Kar kaykayı yapmayı severim) /to snowboard bir mastardır (Infinitive)

Snovbord yapmayı severim . Her iki cümlenin de anlamı aynıdır. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi ilk fiilden sonra hem mastar, hem isim fiil (gerund) gelebilir ve anlam değişmez. Bu şekilde kullanıma uygun bazı fiiller:

Like, love, hate, prefer, start, begin, contunie, propese…

- She hates to drink beer. (Bira içmekten nefret ediyor)

- She hates drinking beer.
(Bira içmekten nefret ediyor)


Mutlaka bir 'gerund' takip etmesi gereken fiiller vardır.

Örneğin: enjoy

- I enjoy swimming. (Yüzmekten hoşlanıyorum)

- I enjoy to swim DİYEMEYİZ.

Bu  fillerden bazıları: Enjoy, admit, advise, confess, explain, fear, finish, forgive, keep on,  mention, miss, permit, postpone, prevent, recall, recommend, report,  resume, suggest, support, understand…

- I finished reading it. (Onu okumayı bitirdim)

- She misses seeing her family. (Ailesini görmeyi özlüyor)

- I recommend eating more fruit because it's rich in fiber. (Daha çok meyve yemeni tavsiye ederim çünkü lif bakımından zengindirler)

- Students discuss doing online classes during lockdown. (Öğrenciler karantina sırasında çevrimiçi ders yapmayı tartışıyor)

 

 

Mutlaka bir 'infinitive' (mastar) takip etmesi gereken fiiller vardır.

Örneğin: need

- I need to think. (Düşünmeye ihtiyacım var.)

- I need thinking. DİYEMEYİZ.

Bu fiillerden bazıları: Need, agree, ask, care, change, choose, claim, come, decide, deserve, expect, fail, get, hope, learn, manage, mean, offer, pay, plan, prepare, promise, remain, say, seek, seem, swear, wait, want, wish,  would like…

- I learned to say no! (Hayır demeyi öğrendim)

- We hope to see everyone at the party. (Partide herkesi görmeyi umuyoruz) 

- I’m planning to visit Italy. (İtalya’yı ziyaret etmeyi planlıyorum)

- Why do you choose to live in Marmaris? (Neden Marmaris'te yaşamayı seçtin?)

 

Kendisinden sonra 'gerund' veya 'infinitive' geldiğinde ANLAM FARKI oluşturan fiiller:

Try, stop, forget, remember, regret, quit, go on.

- I stopped to smoke. (Sigara içmek için durdum)

- I stopped smoking. (Sigara içmeyi bıraktım)

 

- I remembered to feed the cat. (Kediyi beslemeyi hatırladım) Kedi hâlâ aç, besleyeceğim.

- I remembered feeding the cat. (Kediyi beslediğimi hatırladım) Kedi ile ilgili bir hatıra canlanıyor.

 

- She forgot to eat the icecream. (Dordurmayı yemeyi unuttu) Dondurma yenmedi.

- She forgot eating the icecream. (Dordurmayı yediğini unuttu) Dondurma yendi.


Stop to do… Stop doing…

2 Ağustos 2020 Pazar

Yazdığım İngilizce cümle doğru mu?






  • İngilizce bir yazışma, bir e-mail veya metin hazırlarken kurduğumuz cümlelerin doğruluğunu kontrol etmek, bir sözcük veya ifadenin (phrasal verb gibi) farklı kullanımlarını görmek için bir yararlanılabilecek bir site.

    https://ludwig.guru