- They are on the fence for who to vote for. (Kime oy verecekleri konusunda karasızlar)
- I was on the fence about them until I saw this video. (Bu videoyu görene kadar onlar hakkında karasızdım)
- If anyone is on the fence about going to the festival, do it! It will be so funny!
- (Eğer festivale gitmekte tereddütü olan varsa, gitsin. Çok eğlenceli olacak.
+ Do you think we should buy this camera? (Bu kamerayı satın almamız gerektiğini mi düşünüyorsun?)
+ I'm totally on the fence. Let’s look some more. (Ben tamamen arada kaldım. Biraz daha bakınalım)
- You can’t stay on the fence forever. You have to choose a side. (Sonsuza dek kararsız olamazsın. Bir tarafı seçmek zorundasın)
To be on the fence:
Bir konuda veya tartışmada arada kalmak, karar verememek, taraf olmamak.
Bazen ‘to sit’ fiili ile birlikte de kullanılır.
- Stop sitting on the fence and be brave for once. (Kararsızlığı bırak ve cesur ol bir kere)
Sürekli kararsız kalanlar, ortada duranlar için kullanılan benzer bir deyim: fence sitter
- I really like Aziz. He speaks up and is no fence sitter. (Aziz’i gerçekten seviyorum. Konuşuyor ve bir ortayolcu değil)
ingilizce deyimler
ingilizce deyimler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder